Hey gidi pîr-i haddad Haydar Usta! Sen utanma, bilakis senin 10 asırdan beri döğülmüş kılıcını beğenmeyenler utansın!
Yaşar Kemal'in eserleri arasında okuduğum en târih içerikli roman sanırım Binboğalar Efsânesi oldu. Konu tâ Selçuklular devriyle Horasan'dan Anadolu'ya akın akın gelen konar göçer Türkmenlerin yaklaşık 9-10 asırlık geleneklerini terk etmeye gösterdikleri mukavemeti esas alan bir konu. Mâlûmunuz bu konar göçer Türkmenler klanlar hâlinde hem Selçuklu hem Anadolu Selçuklusu hem de Osmanlı Devleti'nin başat unsurları idiler. N'oldu ki Osmanlı Devleti merkezî bir yapıya büründü ve vergi sistemini oturttu işte o zaman Türkmen-Yörük tâifesine konmak da göçmek de zulüm oldu. İşte müellif Yaşar Kemal, bu zülme direnen, yerleşik hayâta geçmek istemeyen fakat gün geçtikçe de yok olma tehlikesiyle karşı karşıya gelecek olan bir Yörük obasının hüzünlü öyküsünü kendi tarzına münhasır epik diliyle anlatıyor. Obanın îtikat ve ritüellerini en ince detayına kadar okuyucuya geçiriyor. Hıdrellez umutlarını, yaylak ve kışlak bulma umutlarını... Çukurova içinde, ordan oraya göçerken demeye de dilim varmaz ya, sürünüşlerini demek daha isâbetli olur, bir bir anlatıyor. Yerleşiklerin onları nasıl dışladığını, bu dışlanmanın oba efrâdını nasıl sosyal ölüme mahkûm ettiğini, yurt tutmama direncinin oba halkını çağdaşlarından ne derece geri bıraktığını... Hepsini ama hepsini konuya da tam hâkimiyetle gözünüzün önüne getiriyor...