Süleyman, her ne kadar Melikşah'a bağlılığını ifade etmekten geri durmamışsa da bir hükümdar gibi hareket etmesi ve Halep'e kadar sokulması Büyük Selçuklu idaresini oldukça rahatsız etmişti. Muhtemelen babası Kutalmış'tan miras kalan rekabetin yeniden canlanacağı endişesi hâkim olmuştu. Nihayet onun Halep'i ele geçirme teşebbüsü Melikşah'ın kardeşi Tutuş'un üzerine gelmesiyle iki Türkmen kuvveti arasında çetin bir savaşa dönüştü. Hayatı boyunca giriştiği savaşlarda muzaffer olan Süleyman Şah ilk yenilgisini amca oğluna karşı aldı. Bu mağlubiyet aynı zamanda onun hayatına mal oldu (1086). Onun, Halep Kalesi'nin önüne defnedildiği yolunda rivayetler bulunmasına rağmen Türkmenler, Rakka yakınlarındaki Caber Kalesi'ndeki mezarı Süleyman Şah'ın mezarı olarak benimsedi. Bu ölüm Anadolu Selçukluları ile Büyük Selçuklular arasındaki krizi "daha da derinleştirmekten öteye geçmedi.
Sayfa 160 - Yeditepe Yayınevi 1. Baskı Ekim 2022Kitabı okudu
Gazneli Mahmut 1030 yılında öldügünde oğlu Mesut'a büyük ve güçlü bir imparatorluk bırakmıştı. Garipti ki devlet, Maveraünnehr'in göçebe Türkmenleriyle bir türlü baş edemiyorlardı. Türkmenler her ne pahasına olursa olsun Horasan'a inmek istiyorlardı. Gazneliler ise bu yeni gücün kontrolünün imkânsız olduğunu düşünüyorlardı. Nitekim bunlardan bir kısmını Gazneli ordusuna dahil etmek de çözüm olmamıştı. İki taraf arasındaki çekişmeler 1035'te Nesa savaşı ile ciddi bir rekabete dönüştü. Selçuklular bu savaşı kazandıktan üç yıl sonra Gaznelileri bu defa Serahs yakınlarında mağlup ettiler ve Horasan'a yerleşmeye başladılar. Gazneli Mesut, 1040 yılında büyük bir ordu toparlayarak Selçukluları bölgeden çıkarmak istediyse de kendisi için tam bir hezimet oldu. Selçuklular Dandanakan savaşında Mesut'u yendikten sonra etraftaki bey ve hükümdarlara gönderdikleri fetihnamelerle yeni bir devletin doğduğunu her tarafa duyurdular. Tuğrul Bey Horasan hükümdarı ilan edildi. Gazneliler ise daha güneye, bugünkü Afganistan sahasına itildiler ve burada varlıklarını bir süre daha devam ettirdiler.
Sayfa 143 - Yeditepe Yayınevi 1. Baskı Ekim 2022Kitabı okudu
Reklam
Ortalama bir medeniyeti ortaya çıkaran şey bedenin niteliğinden ziyade toprak, iklim ve tarihi gelişim sürecidir. Osmanlı halkı, milletlerin etnik üstünlüğü teorisi için uygun bir uygulama alanıdır. Oldukça heterojen unsurlardan oluşan bu halka ne sadece Ural-Altay atfedilebilir ne Aryan ne de Sami. Bu toplum Selçuklular, Türkmenler, Kürtler, Rumlar, Ermeniler, Slavlar gibi etnik unsurlardan oluşur. Dolayısıyla mevcut vaziyet icin Türkleri veya İslam'ı suçlayanlar, medeniyetimizi Aryan ırka ya da Hristiyanlığın etkisine bağlayanlarla aynı hataya düşerler.
Biraz uzun ama önemli
Türkmenlerin de tüm önemli dönemeçlerde Osmanlı Sarayı'na karşı bir konum içinde olduklarını ve Osmanlının, onu denetim altına alacağından umut kestiği noktada Türkmenlere yönelik kanlı kırımlarını görüyoruz. Kendilerini ezen, kültürel olarak aşağılayan devleti Türkmenlerin de sahiplenmemesinden daha doğal bir şey olamazdı, nitekim gerek
"Çok rahatlıkla söylenebilir ki; eğer Selçuklular döneminde Türkmenler toplumsal çıkarları ve kimlikleri adına inatçı bir mücadele vermemiş, Anadolu beylikleri döneminde Beylikler üzerinde görece yükselen etkileriyle bir kültürel özsavunu ve Türkçenin canlandırılmasını gerçekleştirmemiş, eğer Osmanlı dönemi boyunca kendi kimliklerini Saray'a inat koruyup sürdürdükleri edebiyatları ve ayaklanmalarında ısrarla savunmamış olsalardı, büyük bir olasılıkla Cumhuriyet döneminde Türk ulusal kültüründen pek bir şey kalmayacaktı. Eğer bugün bir Tü,rk kültürüne sahipsek, bunu Sünni Arapçı ve görece Farsçı Selçuklu ve Osmanlı Saray politikalarına karşı 'hain' ilan edilmek ve katledilmek pahasına Baba İshak'ların, Şeyh Bedrettin'lerin, Hacı Bektaş-ı Veli'lerin, Yunus Emre'lerin, Pir Sultan'ların önderliğinde direnen Türkmenlere borçluyuz. Özetle, Nizamülmülk'ün mimarlığı ve diğer baskın faktörlerin belirlediği dengelerde, Selçuklu Devletinin, kültürel olarak Türkmene yabancı, onu küçümseyen, dilini bile hakir görüp konuşmayan, ancak profesyonel, ücretli ordusuyla başında ceberrut gibi duran, ondan vergi ve savaşlarda asker alan, ancak yeni işgal alanlarından esas olarak profesyonel orduyu (ikta dağıtımı yoluyla) faydalandıran ve tabnii bu durumunu meşrulaştırabilmek için 'hak mezhebi' diye Sünniliği topluma egemen kılma ve bunun için katliam da dahil her yolu mübah gören bir devlet geleneği dönemi başlıyordu."
Dukak oğlu Selçuk Bey de Oğuzların Üçok kolunun Kınık boyundandı. Kendi aşiretinin beyiydi. Esasen Türkmenler ne kadar bir devlete tâbi olurlarsa olsunlar; asıl bağlı oldukları otorite, boy veya aşıret beyleriydi.
Sayfa 20 - Kronik Kitap, 1. BaskıKitabı okudu
Reklam
81 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.