Şeyhülislam İbni Teymiyye şöyle demiştir:
“Nüzûl sebeplerini bilmek,
âyeti anlamaya yardım eder.
Kuşkusuz nedeni bilmek,
olaya neden olan şeyi bilmeyi de sağlar.”
Esbab-ı nüzûlün Kur’an’ın anlaşılmadığına pek çok faydası vardır.
Bunları maddeler hâlinde şu şekilde gösterebiliriz:
a. Bu ilim sayesinde,Kur'an’da zikredilen şeylerin hikmetini anlayabiliriz.
Bu,mü'minin imanını kuvvetlendirdiği gibi münkirin doğruyu bulmasına da vesile olabilir.
b.Bir hükmün yasalaşmasını sağlayan hikmeti açıklar.
Ayrıca dinin,toplumun yararına olan umumî maslahatları gözettiği bilinir.
c.Sebeb-i nüzûlü bilmek,âyeti işiten kimsenin âyeti daha kolay anlamasına ve ezberlemesine yardımcı olur.
d.Ayetler ve sûreler arasında münasebet kurmaya yardımcı olur.
e.Sebeb-i nüzûlü bilmek,Kur'ân âyetlerini anlaşılması ve bazı âyetlerin tefsirinde karşılaşılan ve sebeb-i nüzîl bilinmeden çözülemeyen problemlerin giderilmesini sağlayan en etkili yoldur.
Ancak onlar bu ifadeleri ile âyetin hükmünün yalnızca bu olaya veya şahıslara münhasır olduğunu söylememişlerdir.
Her ne kadar bir sebebe bağlı olarak inen umumi lafızlı âyetlerin sebeplerine has olup olmadığı tartışma konusu ise de hiç kimse Kitap ve sünnetin umumî lafızların,şahıslara özel olduğunu iddia etmemiştir.
Hz. Peygamber'e sorulan bir soru üzerine âyet veya âyetlerin indirilmesidir.
"Gücü yetenlerin Kâbe'yi haccetmesi,Allah'ın insanlar üzerindeki bir hakkıdır"(Ali imran,97)
âyeti nâzil olunca sahâbîler,
'Ey Allah'ın Rasûlü! Her yıl mı hac yapacağız?'diye sordular.
Hz.Peygamber cevap vermedi.
Sahâbîler tekrar tekrar sorunca Hz. Peygamber 'Hayır' dedi ve buyurdu ki:
‘Eğer evet deseydim size her yıl hac yapmak farz kılınırdı.' Bunun üzerine,
‘Ey iman edenler.
Açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın'"(Maide,101) âyeti nâzil oldu."
(Tirmizi)
Sonraki dönemlerde gerek dilde meydana gelen bazı gelişmeler,gerek değişen sosyal şartlar ve gerekse de itikadi ve fıkhî mezheplerin Kur'ân'ı farklı şekillerde yorumlamalar nedeniyle Kur'ân anlaşılma sorunuyla karşı karşıya geldi.
Bu nedenle islâm îlimleri Kur'ân'ı daha iyi anlayabilmek için çeşitli ilmî disiplinler geliştirdiler.
Bu ilmi disiplinlerin tam olarak ilk defa ne zaman ortaya çıktığı tespit etmek güç olsa da on beşinci yüzyıla gelindiğinde bu ilimlerin sayısının bir hayli arttığı bir hakikattir.
Bu bağlamda Suyûti
(ö. 911/1505) Kur'ân'ı gereğince anlayabilmek ve tefsir edebilmek için şu ilimleri bilmenin zorunlu olduğunu söyler: Lugat ilmi, Kıraat ilmi,sarf ve nahiv ilmi, fıkıh usulü ilmi, sebeb-i nüzûl ve kıssalar, nâsih ve mensûh ilmi, fıkıh ilmi, mücmel ve müphem âyetleri açıklayan hadisler ve ilm-i mevhihe.
İşte Kur'ân'ı anlamada zorunlu olan bu ilimlerden biri
de sebeb-i nüzûl ilmidir.
Kibir din için bozukluk
Akıl için kusur,
Irz ve namus için lekedir...
Asla açgözlü olma,
Çünkü zillet (düşüklük ve aşağılık) aç gözlülüktedir...
Şeref, vurup kırma ve küstahlıkta değil,
Sabırla ve tahammüllü olmadadır...
Şunu bilmelisin ki kardeşim, -Allah sana bereket ihsan etsin- hak; kaldırılmış parmakların çokluğuyla ya da medyatik gürültünün gücüyle bilinmez. Bilakis hakkın hayatta tek başına yalnız da kalsa parıldayan bir aydınlığı vardır. Selef-i sâlihin bu manayı destekleyen ifadeleri bulunmaktadır:
Abdullah b. Mes’ûd radıyallâhu anh şöyle demiştir: “Tek başına dahi olsan cemaat, hakka muvafık
olandır.”(1)
Selef-i sâlihten rıdvanullahi aleyhim ecmain biri şunu
ifade etmiştir:
“Hak yolundan ayrılma! Bu yolun saliklerinin azlığı seni soğutmasın! Batıl yollara karşı dikkatli ol! Helake sürüklenenlerin çokluğuna aldanma!”