S.

S.
@selinuruysall
Sıkı Okur
This text has been automatically translated from Turkish. Show Original
Archive.
Ashâbdan Katâde bin Nûmân (ra)'ın nakline göre Hazret-i Mûsâ (as) şöyle dedi: "- Yâ Rabbi! Ben levhalarda insanlar arasından çıkarılmış, iyiliği emreden kötülükleri yasaklayan en hayırlı bir ümmetten bahsedildiğini görüyorum. Allah'ım onları benim ümmetim kıl"! Allahu Teala: "- Onlar, Ahmed'in ümmetidir." buyurdu. Musa
Sayfa 241Kitabı okudu
Reklam
..."Haydi Firavun'a gidip deyin ki: <<Gerçekten biz, âlemlerin Rabbinin elçisiyiz; İsrailoğulları'nı bizimle beraber gönder!>>" (Şuara, 16-17) Ancak Allah Teala, bu tebliği yaparken riâyet edilmesi gereken üslûbu da şöyle bildirdi: "Ona yumuşak söz söyleyin! Belki o, aklını başına alır veya korkar!" (Taha, 44) Hak dostlarından Yezid er-Rakkâşi bu ayeti okuyunca şöyle buyurmuştur: "Ey kendine düşmanlık edene bile merhametle muâmeleyi emreden Allah'ım! Kimbilir dost olup insanları Sana çağırana nasıl muâmele edersin!"
Sayfa 182Kitabı okudu
Kainattaki bütün mahlukâtın kalbi temâyülleri müspet veya menfi istidatlarına göre farklılık arz eder. Ancak egoizm, yani varlığın kendine olan meclûbiyeti asıldır. Bundan dolayı her varlık, kendindekilerle müşterek vasıfları nerede müşâhede ederse, oraya meyleder. Bu, kendini başka birinde tespit ve temâşâ etmenin bir neticesidir. Yani, aynı cinsten olanlar, birbirlerini cezbederler. Her nerede bir sevgi varsa, bu sevenin sevilende kendi vasıflarını bulmasından kaynaklanmaktadır. Nitekim cezb ve incizâb, yani çekmek veya çekilmek için bu beraberlik ve ayniyet şarttır. Nefsani hayat, fâsıkları cezbederken; rûhâniyet, sâdık ve sâlihleri; küfür, kâfiri; irşâd, irşâda tâlip olan kimseyi cezbeder. Bu câzibe kânunu, maddede ve mânâda, hayırda ve şerde bütün ihtişâmıyla hükmünü icrâ eder.
Sayfa 35 - Erkam yayınlarıKitabı okudu

Reader Follow Recommendations

See All
Fransızların veli tanıdığı Saint- François D'hassiz (Sen Fransuva Dassiz) isimli -ama gayet gayretli- bir adamları, kahramanları vardır. Onun da bir sözü var: "- Eğer hemen değilse ne vakit?" Nefse mühlet vermemek için... Bu sözünde hakikati İslam'dadır. Şeyh Muhammed Pârisa hazretleri kendi lisanıyla der ki: "- Halkı gaafil (gafil halk) kemâl-i keselinden (yorgunluğundan) bir lâf eder: Yarın olsa da bir iş işlesem... Bilmez ki, bugün, dünkü günün yarınıdır. Bugün ne işlemiştir ki, yarın ne işleye!.." Onun için biz de bizim, dinî kanaatimizde mâzi gelmiş ve geçmiş bir ibret, istikbâl ise bir hayâlden ibarettir. Hâdise, ân, yaşanan ân üzerinde... "Dem bu dem, saat bu saat" dâvası... Bir müslüman yaşadığı ânın mesûlüdür... Onun için tasavvufta hâl sahiplerine, "Ebü'lvakt" denir; vaktin babası... (Aksiyon)cunun da baş hasleti, mühlet vermeden nefsine, her an kendisini vazifedâr bilmektir.
İslâm, iman ruhunun, bitmez tükenmez, durmaz, dinlenmez aksiyonundan ibarettir. Müslümanlığın vecd ve heyecan anlayışını muhafaza eden, onun en küçük emrine en ulvî mana gözüyle bakan, sonra da o emrin gerektirdiği mücadele ruhuna bürünen her fert, İslam'ın, ebedî bir cehd, bir aksiyon dâvası olduğunu takdir eder. Yoksa bakkallardaki boş konserve kutuları -hani kutu boşalır da içine başka eşya koyarlar!- sade marka müslümanı kalacak olursak, ibadetlerimizi yerine getirdikten sonra vazifelerimizin bittiğini sanırsak iman iddiasından utanmamız icap eder.
Sayfa 15 - Büyük doğu yayınlarıKitabı okudu
Reklam
Geri162
940 öğeden 931 ile 940 arasındakiler gösteriliyor.