Sema Demir

Bir aralık içine öyle bir hüzün, bir ümitsizlik doldu ki hemen oraya çökmek ve ağlaya ağlaya erimek, tükenmek istedi...
Reklam
Ortadaki kapı döndükçe içeri bir insan garip bir şekil, ne olduğu, nasıl yaşadığı bilinmeyen, dimağında neler dolastğı hallolunamayan bir muamma giriyordu. Acaba onun da eziyetleri, böyle hastalıkları, dertleri var mıydı? Yaşamaktan, daima ihtiyaçlar içinde çırpınmaktan, her zaman mağlubiyete mahkum bulunmaktan bir intikam hissi duymuyor muydu?
Çok latif bir geceydi; hatta avlunun her zaman ham ipek ve çirkef kokan karanlığında bile sahradaki o olgun meyve rayihası dolaşıyordu. Şüphesiz, Bursa'nın bu yıldızlı bahar seması altında bir şeftali bahçesi gibi rayihalı uzanan sık dutluklarında sevdikleriyle buluşanlar aşktan tadıyorlardı.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Bir midye gibi, yapıştığı yerde bekliyordu.
Sanki damarlarındaki son kuvveti toplamış, son dermanını, kendisini senelerce süren yorgunluklardan sonra bir bıçakta ebedi rahata kavuşturacak olan bu adama saklamıştı. Çalışmaya gitmeyecekti, fakat ölüme hazırdı; büyük bir filozof gibi başı yerde, ağır ağır, gözlerinde lakaydi, yürüyor, oylukları arasında dolaşan, gölge arayan yaldız kanatli, ufak, inatçı sineklerin üzerinden ara sıra kuyruğuyla incitmek istemeyen bir yelpaze geçiriyordu.
Reklam
Reklam
Reklam