Halil İbrahim ve Zeynep bazen birini seviyorum demek için ölümle göz göze beklemesini mi gerek ...Her kadın Hudutsuz Sevda Halil İbrahim gibi gönülden seven sevgisine sadık hakim karşısında ben karımı seviyorum diye haykıran ve her tehlikede sevdiğine kol kanat geren maddi manevi destekleyen birini ister bulanlar da tam tersi... Hepimizin
Kendine dönmek üzerine ;
Vicdan muhasebesi neden sadece iyi insanların yükü? Yük diyorum çünkü bazen kendi içimizde o kadar çok sorgularız, hak terazisinde o kadar tartarız ki kendimizi içi taş dolu bir çuval misali belimizi büker bu hesaplaşma. Yük diyorum çünkü şöyle bir başımızı kaldırıp insanlara baktığımızda bencillikleri gözlerimizi kamaştırır; bu kadar kendini
Reklam
"Ne seni anlamaya yetti zaman... Ne Beni anlamana... Dereden tepeden konuştuk, Havadan sudan, giyimden, kuşamdan Ölümden, yaşamdan Bir olmaktan, ayrılıktan, yalnızlıktan, kalabalıktan, fimlerlerden, kitaplardan, mutluluktan, göz yaşından Evlerin iç dünyasından söz ettik. Bu dünyayla, başkalarının dünyasıydı o uzun uzun anlattıklarımız Bir de dost arkadaş muhabbetleri... Kendi dünyamızdan söz etmedik hiç! Başımı alıp dağlara cıkacağım Avazım cıktığı kadar haykıracağım Dağlar taşlar yıkanacak göz yaşlarımda Beni onlar anlayacak derken... Ben sen anla diyordum aslında... Baktın öylece.. anlayamadın.. Teselli edecek sözler aradın Çığlığı duyamadın Suskun olduğum günlerde yüreğimin neden buz tuttuğunu düşünmedin hiç! Girip göz bebeklerinden bana bakmaya zaman mı yoktu.. yürek mi... bilmiyorum.. Ben beni anlatmaya yetmedim biliyorum Seni anladım mı yeteri kadar simdi düşünüyorum Sar beni Üşüyorum..."
Metin Vural
Metin Vural
Aşık oldum ben Albayım. Bundan hemen hemen neredeyse tam 10 yıl evveldi. Öyle böyle sıradan bir aşk değil bizimkisi. Kör kütük sarhoş gibi, Ama gayet aklı başında. Ben sana filmlere konu olur derim, Sen dizisi çekilsin istersin. Şimdi ben sana gözlerinden bahsetsem, 3 sezonluk dizi çıkartırım aslında Albayım. Hele ki ellerini tuttuğumda ki mutlululuğu anlatmaya kalksam, Burdan Fransa’nın Paris şehrindeki Eyfel kulesine köprü olurdu herhalde. Bana aşk nasıl bir şey anlat diyenler olduğunda, Ona bakıp `Hadi konuşsana ’ diyesim geliyor Albayım. Tüm dünya sussun, Sadece o konuşsun. Ağzından çıkan her kelimeye ben kefilim. Aşkın nasıl bir şey olduğunu anlatsın. Biliyorum ki beni ona aşık olduğumdan daha fazla, O aşık bana. Nereden biliyorsun diye sorarsan eğer Albayım, Kalbinden biliyorum. Bugünde kalbinden öpüyorum.
Başımı alıp dağlara çıkacağım Avazım çıktığı kadar haykıracağım Dağlar, taşlar yıkanacak gözyaşlarımla beni onlar anlayacak derkenn Ben, sen anla diyordum aslında Baktın öylece Anlayamadınn...
Eve Özlem
Nasreddin Hoca’nın fıkralarını, dimağına fikir inmeyen çağlarda okuyan gençler, çoğunu anlayamaz ve bazılarında da hayret içinde kalır. Hoca’nın dokuz onlu yaşlarda dinlediğim bir latifesi vardı. Zihnimde defalarca tasarlamış ve o latifeyi bir türlü anlayamamıştım. Müteselsilen dört beş ayda bir aklıma gelen bu fıkrayı anlamam, uzun zaman aldı.
Reklam
Marcus Aurelius - Unutma Mutlu Bir Hayat Çok Az Şeye Bağlıdır
“Ben denen şey herneyse aslında bir parça et, biraz soluk ve akıldan fazlası değil. Bu et parçasını gözünde çok büyütme… Kemiklerden kandan ve kan yollarından ibaret sadece. Aldığın nefese bak mesela. Her defasında değişen önceki ile aynı olmayan bir havayı içine alıp bırakıyorsun. Sonra yine alıyorsun. Aklının ne olduğuna bak. Aradığın şey kitaplarda yok. Kitapları at. Buna izin yok. Daha şimdiden ölümün kapıya dayandığını düşün. Zaten yaşlısın, bedeninin kölesi olma daha fazla. Sanki bir kuklamışsın gibi bencilce davranışlarının seni oradan oraya çekiştirmesine izin verme. Hayat zaten sonsuz bir yolculuk değil. Belki bugün, belki yarın,belki erken, belki geç ama önünde sonunda terk edeceğimiz bir yol.” Her şeyin geçici olması yaşamın en büyük konforu. Canlılığa bahşedilmiş en büyük nimet. İyi ki her şey geçici. İyi ki her şey akıp gidiyor. İyi ki hiçbir şey sonsuza dek yerinde çakılı kalmıyor. Döngüye teslim olmak kıymetli bir prensiptir. Yaşamın sürekliliği döngü sayesindedir. Ve neye tutunduğunu ısrarla sor kendine. Neye tutunuyorsun? Çünkü; tutunduğun her neyse hareket kabiliyetini alıyor elinden. Kaybettiklerine tutunuyorsan, kazanamazsın. Kazandıklarına tutunuyorsan, kaybedersin. Sevdiklerine tutunuyorsan, koruyamazsın. Yalnızlığına tutunuyorsan, üretemezsin. Ürettiklerine tutunuyorsan, usta yetiştiremezsin. Sen dahil, kalıcı hiçbir şey yoktur doğada.
canım çok yanıyor, keşke geri gelebileceğin bir yol olsa. ellerim titriyor bak, tutsan geçer biliyorsun. bana nefes almak bile zor geliyor sen yokken. çok özledim, içimde git gide yok oluyorsun hissediyorum. benim en canımı yakan da bu aslında. seni unutuyorum ve elimden hiçbir şey gelmiyor. sesini, yüzünü, kokunu ve gülüşünü unutacağım diye çok korkuyorum. belki böyle olması gerekiyordur, bilmiyorum. sana olan sevgimi keşke anlatabilsem ama daha benim aklım almıyor seni bu kadar sevmemi. yemin ederim çok özledim, ben seni her zaman beklerim ama geri gelmezsin biliyorum. gelsen de affederim. çok canımı yaktın ama sarılsak hepsi geçer gibi.
gunlerden o gün alıp başımı evin yolunu şaşıracağım taze ekmeğim eski kanlarım benim ellerim şaşıracak ya da tek başına acıkacaksın sen tek başına gözlerin hiç umurumda değil ya şundan şundan şundan korkuyorum kim uydurdu bu haziranı bu temmuzları bu yaşamaları gizli kapaklı bu yulafları oğlakları bardakları bu bütün puştlukları bu şarkıları hiç
EL James - Özgürlüğün Elli Tonu
İlişkinin sonuç kitabıyla serimize son veriyoruz. Bu hikayenin ve bu ilişkinin temeli olan şehvet hız kesmeden devam ediyor. İnsana “ vay be neler varmış” dedirtiyor. Anastasia en başından beri kırılgan ve duygusal görünse de duruşunu bozmayan, sabırlı, fedakar, cesur, güçlü bir karakter. Christian’ın elinde ise para, hırs, çalışkanlık, netlik…
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.