Asıl sorun ne biliyor musunuz?
Söylediklerinizin benim içimde neye dönüştüğünü, onları nasıl içselleştirdiğimi ne siz bileceksiniz sevgili dostum ne de ben size anlatabileceğim. Hayır hayır, Arapça konuşmadınız. Siz ve ben aynı dili, aynı kelimeleri kullandık. Fakat kelimelerin içleri boş, anlamları kayıpsa, bunda sizin ve benim ne suçumuz olabilir ki? Evet sevgili dostum, boşlar. Ve o kelimeleri birbirimize söylerken, her ikimiz de kendi anlamlarımızı yüklüyoruz onlara. Birbirimizi anladığımızı sanmıştık; halbuki bakın, hiç de anlaşamamışız.
" Burası benim baba ocağım, " dedi. " Gelmedim, gelemedim ama ben bu ocağa, odunun eğrisini bile sokmam. Dallarım, meyvelerim komşunun bahçesine de sarksa, gövdem bu topraklara kök salmış. Size ne yalan söylerim ne de ihanet ederim. "
Uyananlar, diyorlar ki bana:
"Sen ve içinde yaşadığın şu dünya sonsuz bir denizin sonsuz kıyısında bir kum tanesinden başka bir şey değilsiniz."
Ben de düşümde şöyle diyorum onlara:
"Sonsuz olan deniz benim; bütün evren gezindiğim şu kıyıda kum tanesinden başka bir şey değil."
“Ben hiç âşık olmadım,” dedi dürüst bir ses tonuyla. “Çünkü aşk benim dünyama uygun değildi, bu imkânsızdı.” Göz kırptı. “Güneşi görmek kadar imkânsız ya da çiçekli elbiseleri.” Yutkundum. “Ve zaten ömrünün uzun bir kısmını mahkûm olarak geçiren bir adamın bir de bir kadına mahkûm olması çok acınası olurdu.” Dalga geçiyormuş gibi davranıyordu ama gerçekten böyle düşündüğünün farkındaydım. “Yine de bana aşkı anlatırsan senden dinlerim Sevgili Avukat.”