Canımın içi, yavrucuğum, Sana hasretim bir çığ gibi arttıkça artıyor. Meğer biz birbirimize ne kadar bağlıymışız! Kurtulacağımı çok sanıyorum. Fakat kurtulmaz da, araya dört sene girerse, beni unutacak mısın? Dört sene bir mezarın üstüne atılan topraklar kadar unutturucu mudur acaba?.. Kim bilir! Sen hayır! yahut Evet! deme! Başından daha böyle bir tecrübe geçmedi ki... Ben unutmayacağıma eminim. Dört duvar arasında senin hayalin nasıl gözümün önünden kaybolabilir!
592 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Sofie Amundsen, her şeyin her zamanki olağanlığında aktığı bir günde okuldan dönmüş ve posta kutusunda bir zarf bulmuştur: “Kimsin sen?” İşte bugüne kadar oldukça sıradan bir yaşam sürdüğünü düşünen Sofie, bu iki kelime karşısında adeta sarsılmıştır. Bu zarf çok büyük bir yolculuğun ilk biletidir ve asla son değildir. Sofie, zarflar almaya devam
Sofie'nin Dünyası
Sofie'nin DünyasıJostein Gaarder · Pan Yayıncılık · 202037,1bin okunma
Reklam
PEYGAMBER GÜZEL AHLAKI KİMDEN ÖĞRENDİ? Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.v.) peygamberliğini ispat eden en önemli hususlardan birisi, onun yalnızca dostları değil düşmanları tarafından bile kabul ve itiraf edilen güzel ahlakıdır. Bir insanın en yakınındakiler ve en uzağındakiler onun güzel ahlaklı olduğu konusunda ittifak ediyorsa bu ittifak yanlış
çektiğin acıyı ben de anlıyorum. Fakat bu herkesin başından geçiyor o yüzden senin de katlanman gerek. sonrasında kurtuluş geliyor.o zaman artık sen, hiçbir şeyi dert etmeyecek, üzülmeyeceksin. hepsi kaybolup gider. geçici heveslerin hiçbir değeri yok.beni daha kötü konuşturma. gölgeyi unut. burası dünyanın sonu,dünya burada sona erer ötesi yoktur.
Alev Alatlı Okurken Alev Alatlı Röportajı ile Karşılaşmak...
Alev Alatlı'nın Or'da Kime Var mı serîsinin üçüncü kitabı olan Valla Kurda Yerdirdin Beni kitabını ara ara okurken onunla yapılan bir röportaja rastlamak ilginç oldu benim için... gzt.com/roportaj/meneme... Röportajdan bana kalan bir kaç cümle: "Şimdi başka bir şey daha söyleyeyim.
Alın bakalım kıssadan hissenizi..
Bir velî, ibadet etmek için bir dağda inzivaya çekilmişti. Dağın eteğinde de bir pınar vardı. Bir gün, atlı bir adam oradan geçip pınardan su içti. Fakat, içinde bin altın bulunan heybesini de orada unuttu. Ogittikten sonra, ikinci bir atlı geldi ve heybeyi yerde bulunca alıp götürdü. Daha sonra, sırtında odun taşı- yan fakir bir adam geldi. Yükünü indirip su içti ve biraz dinlenmek için sırt üstü uzandı. Bu sırada, heybe-sini unutan atlı adam geri döndü. Onu yerde bulama- yınca da, fakirden sordu. Fakir görmediğini söyledi. Fakat adam inanmadı ve onun aldığını zannederek kendisini döve-döve öldürdü. Olup bitenleri dağın başından izleyen velî, hayret ve taaccüp ederek: "- Allah'ım! Neden böyle yaptın? Heybeyi başkası götürmüşken, niçin bu zalimi fakire musallat ettin?" dedi. (Veya, buna benzer bir tasavvuru aklından geçirdi.) Bunun üzerine, gaipten bir ses ona şunları söyledi: "-Sen kendi ibadetinle meşgul ol. Allah teâlâ'nın âlemdeki tasarruflarının hikmetlerini bilmek sana düşmez. Bu masum gibi görünen fakir, vaktiyle heybe sahibinin babasını öldürmüş ve cinayetini gizlemişti. Şimdi, Allah teâlâ, bir vesile halk ederek maktulun oğlunun eliyle kısası gerçekleştirdi. Maktul da, heybeyi alanın babasından bin altın çalmıştı. Allah teâlâ, bu vesile ile maktulun vârisi olan oğlundan bu hakkı alıp diğerinin vârisi olan oğluna iâde etti."
Reklam
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.