Sen yoksun. Boşuna yağıyor yağmur. Birlikte ıslanmayacağız ki. Özlemlerde ayrılıklar da boşuna öyle uzaklardayız. Birlikte ağlayamayacağız ki.
Aziz Nesin
sen benim hiçbir şeyimsin
yabancı bir şarkı gibi yarım
yağmurlu bir ağaç gibi ıslak
hiç kimse misin bilmem ki nesin
uykumun arasında çağırdığım
çocukluk sesimle ağlayarak…
Atış pavyonunun işçisi şişman kız, tüfeğe başka bir püsküllü mermi koydu.
— Bu kömürcü... Para isteyen kömürcü. Haklı... Tetiğe bastı. Kurşun, hedef çarpınca bir trampet sesi duyuldu.
— öldü, kurtuldu...O da, ben de...
Kız tüfeğe bir mermi daha sürdü. Püsküllü mermi ev sahibinin tam alnına saplandı. «Çıngır çıngır» bir zil çaldı.
— Bakkal... Sen ha? Vallahi haklısın... Ama ben? Tetiğe bastı... Tahta oymalı saat kutusunun deliğinden bir kuş başını uzattı:
— Guguk!.. Guguk!. Guguk!..
Adam güldü. Yıllardır böyle içten gülmemişti.
Siyah saten kolluklarını cebine soktu. Dosyayı da kolunun altına aldı- Hem yürüyor, hem gülüyordu. Rahattı, içi kafası bomboştu. Ne karısı, ne çocukları, ne ev sahibi, ne bakkal, ne iş için gelen vatandaşlar, ne de müdürü... Gülüyordu adam. Yoldan geçenler bu mutlu adama alaylı alaylı bakıyorlardı.
— Bak işte evlendik gitti sevgilim... Bu iş o kadat zor değil ki...
Ah, sen dünyanın en enayi kızısın... Zaten enayi ol-nıasan, benimle evlenir miydin? işte evlendik sevgilim... Nasıl?., inanmıyor musun?.. Vallahi billahi evlendik sevgilim.
Ben seni hiç unutamıyorum
Sense beni hiç anımsamıyorsun
İşte bütün sorun bu
O beni hiç unutamıyor
Bense onu hiç anımsamıyorum
İşte bütün sorun bu
Artık konuşmuyor
Ne senin ne benim gözlerimiz
Seni yansıtmıyor gözbebeklerim
Ben de yokum gözbebeklerinde
Varsın öyle olsun
Sen gelmesen de
Anımsamasan da beni
Hiç olmasan bile
Ben seni yine de beklerim
Bütün sorun işte bu
''Sen benden iyisini bilirsin, siyaset yolunda herbir söz söylenir. Zaman olur sen bana namussuz dersin, zaman olur ben sana namussuz derim, ödeşiriz. Demokrasinin icabı bu, öyle mi, değil mi?''
“İşte helasız yaşayan bu köylüyü biz, hiç utanmadan, sıkılmadan ‘Sen her şeyi bilirsin aslanım, senin sezişin var yiğidim.’ diye sırtını sıvazlayıp onu uyutmaya, kendimizi kandırmaya devam ediyoruz.”
Uzun zamandır okuduğum hicbir kitap beni bu kadar güldürmemişti.Aziz Nesin'in okuduğum ilk kitabıdır aynı zamanda.Kitap hem bir dram hem bir komedi.Aziz Nesin'in ,nüfus kağıdı olmadığı için başına olmadık işler gelen Yaşar'ın hayatını anlatırken bürokrasiyi de bolca eleştirdiği kitabını okurken çok eğlendim açıkçası.Bir kitap kurumlarının işlemezliğini, bürokratik engeller ile dolu ülkemizin gerçeğini bu kadar güzel anlatabilirdi.Romanda her bölümde yaşar cezaevi arkadaşlarına başından geçen bir şeyi anlatır ve en sonunda diğerleri Yaşar'ın başına gelen talihsizliğe hep beraber bir "haydaa!" çekerler.Romanın bir bölümünde Yaşar'ın başına gelen bir şey o kadar acayipti ki ben bile okurken "haydaa!" çekmiştim.
12 yaşında okula yazılmak için babasıyla mektebe giden Yaşar Yasamaz'ın nufus kayıtlarında 1915'te Çanakkalede şehit olduğu kayıtlıdır.Dolayisiyla sen ölüsün diyerekten kaydı yapılamaz.Bütün hikaye burdan başlar.Yaşar ve yavuklusu Anşe'nin başından geçenler Aziz Nesinin o müthiş üslubuyla anlatılır.Yasar'in dert yakınmak için söylediği “Devlet dairesiymiş!.. Resmi yermiş!.. Okula yazılacağım, sen ölüsün derler. Askere alacaklar, yaşıyorsun derler. Miras alacağım, ölüsün derler. Vergi alacakları zaman, yaşıyorsun derler,” cümlesi devlet bürokrasisinin çarklari arasında ezilen Yaşar'ın bir ahuzarıdır ki bir nevi kitabı özetler.
Keyifli okumalar...