Tam istediğin gibi artık
Seni yoran,
Ben olmayacağım artık
Çat kapı kapına gelen,
Davetsiz bi misafirdim,
Kaçmana gerek yok artık
Ben olmayacağım artık
Güne seninle başlayıp,
' Yok baba yok! Sev - seviş - gözünü ört - çenesini bağla - yıka - göm - dön götünü git; yoktu öyle.
Ne vardı?
Az öteye kaçıl ben de geliyorum vardı. Nereye lan bensiz vardı. Ce-ee ben geldiiim vardı. Görürdü o Bayram. Bunsuz gider misin sen? '
Ölümüm birden olacak seziyorum. Ve sen, gelip göğüs kafesimin ortasını tarumar ederken, ben yoksulluğun şakağına dayayacağım senin bana verdiğin revolveri. Sol omzumdan hırkamı al üzerine giy. Güneş’in bile üşüdüğü soğuklardan geliyorum. Talan olmuş çocukluğunu unut. Beni anımsa.
Yıllara, yollara ve dahi umuduma sıktığım yedi altımışbeşlik
ROMEO
Konuşuyor. Ey parlak melek, konuş yine!
Sen göz kamaştıran bir parlaklık veriyorsun geceye;
Cennetin kanatlı ulağısın başımın üstünde,
Tıpkı ölümlülerin hayretle açılan gözlerine göründüğün gibi.
Tembel bulutlara binip uçarken o havanın kucağında,
Onu seyreden insanlar gibi hayranlıkla
Öylece bakıyorum ben sana.
JULİET
Ah, Romeo,
Onunla geçirdiğim her dakika çok kıymetliydi. Hayatım ikiye bölünmüştü. Artık sadece onunla olduğum zamanlar ve diğerleri vardı. Diğer zamanlarda onunla olmak için yaşıyordum. Onu görmeden önceki zaman ve onu gördükten sonraki zamanlar bir bekleyiş, bir boşluk, bir huzursuzluk, adeta yalnızca anılarımız ile yaşayabildiğim gerçek olmayan ve
Altmış bir mektuptan oluşan bu kitapta yazar sadece ‘mektupta bunlar yazılır’ diye bildiğimiz konuları değil hayatın kendisini de ustaca cümlelerle dile getiriyor. Yazar 61 mektup yazarken de sayı olarak 61 olmasını şöyle dile getiriyor:
"Posta kutusundaki mızıka, unutulan mektubun kefaretidir."sen yazdın,senin cümlen. "Altmış