•spoiler içerir!
çirkin aşk’la aramızda çok farklı bir bağ var. az önce 4. okumamı bitirip bu satırları yazıyor olduğum düşünülürse, ne kadar çok sevdiğimi anlamışsınızdır. kusursuz bir kitap değildi, sevmediğim birkaç noktası vardı fakat yazarın dilinden sanırım, karakterlerin kusurlarına rağmen sevip bağlanmayı başarabildim. kitapta sevmediğim ilk şey, miles’ın tate’i uzun süre kullanmaya devam etmesi oldu. daha doğrusu düşünce tarzını sevmedim. “tate bana kör kütük aşık offf ona ümit vermek istemiyorum, çok derin bakıyor lanet olsun beni sevmemelisin tate” halleri fazla egolu geldi. hayır belki de sadece yakışıklılığından etkilendiği için öyle bakıyordur sana, bu ne özgüven jdfkfkc bir başka sevmediğim kısım da -ki bu miles’ın düşünce tarzını gayet destekliyor- kesinlikle tate’in gurursuzluğuydu. ne yaparsa yapsın miles’a karşı dik duruş sergileyememesi beni ciddi anlamda sinirlendirdi. ‘miles’ın tek bir lafına kul köle olurum’ hallerine rağmen karakteri nasıl sevebildiğimi ben bile çözemedim. o da colleen hoover effectti sanırım. sonunda hemen affetmesini de istemezdim, orada bari biraz burnunu sürttürseydin be kızım… peki tate bizi şaşırttı mı? tabii ki şaşırtmadı, miles’ı kapısında gördüğü an affetti, ikna edilmesi için bir şey duymasına gerek yoktu… son olarak, kitabın finalini sevdim diyebilirim, tatmin ediciydi en azından. son 15 sayfa yerine daha uzun okumak isterdim tabii… neyse, her şeye rağmen çifti de sevdim, hikayeleri beni içine çekti, bu kadar eleştiriden sonra kulağa inandırıcı gelmiyor ama öyle, etkileyici bir kitaptı.