Susarım, o kolay. Susmayı severim ben. Susmanın yarattığı etkiyi,
karşımdakinin tüm silahlarını o suskunlukla nasıl etkisizleştirebilece-
ğimi iyi bilirim. Susmak ilerietmez anı, oracıkta dondurur. Karşındaki
ne yaparsa yapsın, ne kadar zorlarsa zorlasın, dayanıp sustuğun zaman
donar her şey. Bir sonuca ilerlemez. Benim istemediğim bir sonuca
ilerleyemez.
Yatak odasına geçip giyinmeye çalışıyorum.Yatak odası demeye bin
şahit ister ya. Bir kilim, yamuk bir dolap ve yatak. Adanun evinde ka-
lıyorum bir süredir. Ev Kuzguncuk'ta. Bana yabancı bir semtte, bana
yabancı ve tuhaf bir evde yaşıyorum. Her şey dökük, derme çatma .
Büyüdüğüm, alıştığım evierden çok farklı. Gerçi önemi yok artık, on-
larla hiç bağım kalmadı. Bu ine girebilmek ve yadırgamadan içinde ya-
şayabilmek için unuttum, unutmaya zorladım o yaşamları ve insanları.
Avrupalarda okutulmuş, iletişim yüksek lisansını Amerika'da ta-
mamlamış Mina Akarca, üç aydır bu evde yaşıyor. Tam üç ay ... Kısa
gibi görünse de bana göre uzun zaman oldu, her şey "burası" ve "o"
olalı çok uzun zaman ... Adam artık her şeyi ve her yeri kaplıyor, on-
dan başka hiçbir şey yok. Şöyle bir dalanıyorum sessiz olmaya çalışarak
ve evde olmadığını anlıyorum. Bir yere gitmiş belli ki. Cep telefonum-
da mesajını buluyorum:
"Nikah dairesine gitmek için saat 13. OO'te gelip seni alacağım, hazırlanmış
ol."