Hammond'un üstünde ya da bomba gölgeli pencerenin içinden, arhoş günlerin furtumesiyle maviye dönmüş bifteğin içinden en imza ve salyanın içinden Savannah'nın içinden,
ardıç çalısına takılmış damar gibi uzayıp giden sokaklar bir ekim gününde kınk bir gölgeliğin arkasına dökülmüş aşkın içinden; biçimlerin ve pencerelerin ve çizgilerin içinden, Katka'nın şarap lekeli kitabının içinden, eşlerin ve dostların ve kodeslerin içinden, dik bir duruşum vardı gençken Beethoven ya da Bruckner dinleyerek, ya da hatta bisiklete binerek, o kadar genç, olanaksız, Philadelphia'da köprüyü geçerken ilk fahişenle karşılaştın, buza düşerek, sarhoş ve uyuşmuş, sen onu kaldırdın, o seni kaldırdı, ta ki sonunda, kahkaha bütün bariyerleri aştı, hiçbir evlilik daha masum ya da kutsanmış değildi, ve adını anımsıyorum ve evet gözlerini, ve omzunun üstündeki küçük beni, ve böyle ineriz aşağı, hüzünle, hüzünle,
yağ lekeli bir odada
haşlanmakta olan mısırın sesini dinleyerek.