Yaz başıydı gittiğinde.
Sersemletici bir rüzgar gibi geçmişti
Mayıs.
Seni bir şiire düşündükçe kanat gibi, tüy gibi, dokunmak gibi
uçucu ve yumuşak şeyler geliyordu aklıma.
Önceki şiirlerimde hiç kullanmadığım bu sözcük usulca düşüyordu
bir kağıt aklığına, belki de
ilk kez giriyordu yazdıklarıma, hayatıma.
Mayıs .....
Yaz başıydı gittiğinde. Bir aşkın ilk günleriydi daha.
Aşk mıydı?
değil miydi?
Bunu o günler kim bilebilir ki
Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını
Takvim tutmazlığı
Aramızda bir düşman gibi duran
Zaman'ı
Daha o gün anlamalıydım
Benim sana erken
Senin bana geç kaldığını...
Kimse bir başkasında ne kadar yara bıraktığını umursamıyor. Bencilce bir istekle yalnız kendi düşündüklerine, yalnız kendi hissettiklerine göre davranıyor buna önem veriyor. Ve hatta çıkarken dahi bir lütufmuşcasına çıkıyorlar hayatlarından. Dostoyevski' nin bir sözü geliyor aklıma böyle düşündükçe; "Kimse seni sen olduğun için sevmeyecek; herkes seni, seni sevmenin onlara ne kadar yakışacağını düşündüğü için, yani kendileri için sevecek ve bu da demek oluyor ki insan böyle yaparak yine kendini sevecek. sen hiç sevilmemiş olacaksın hikayenin sonunda."
"NE BÖYLE SEVDALAR GÖRDÜM NE BÖYLE AYRILIKLAR"
Ne zaman seni düşünsem
Bir ceylan su içmeye iner
Çayırları büyürken görürüm.
Her akşam seninle
Yeşil bir zeytin tanesi
Bir parça mavi deniz
Alır beni.
Seni düşündükçe
Gül dikiyorum elimin değdiği yere
Atlara su veriyorum
Daha bir seviyorum dağları.
Daldım gittim yine uzaklara
Güzel günlerden kalan hatıralara
Senin adının geçtiği tüm yaşanmışlıklara
Bir garip oldum yine sensizliğin akşamında
Sessizce yürüyorum gecenin karanlığında
Nereye gittiğimi bilmeden
Bomboş kalmış sokaklarda
Belki senden bir hatıra kalmışsa buralarda
Bana en büyük hediyedir yalnızlığımda
Ben en güzel aşk