Gurbet, garip kaldığın yere deniyor. Yani en azından etimolojik olarak. Peki nerede garip kalırız. Memleket denilen, doğduğun, çoğu zaman doyduğun, en yakınlarının, kanı en yakından akanların olduğu yer garip kalınacak yer midir? Yoksa kimsesizliğin içinde tutunduğun birkaç tanışın olduğu yer mi gurbet? Gurbete çıkılır mı, gurbetten dönülür mü? Yahut gurbet diye bir yer yok da nereye giderse yanında onu taşır mı insan?
Seninle geldi seninle gider diye bir laf var. Bir de aman seninle gelmedi ya gider diye bir laf. Bu lafları kim söylemiş bilmiyorum. Herhalde kafası karışık biri neyse. O şey her neyse hep gidiyor ya bizimle ya da bizden önce. Artarak gidiyor giderken eksilterek, eksiklere, yaralara şükretmeyi öğreterek. Heh şimdi oldum diyor insan, buyum ben herhalde. Değilsin diyor o şey daha hiçbir şey değilsin, oldum sanma. Zaman geçiyor ee olmuşumdur herhalde artık diyorsun ya da bu olmuştur bu böyledir bu böyle biridir. Iııh diyor o şey o öyle biri değil o hiç öyle biri olmadı ki, olmayacak da. Umma. Umma kaybedersin. Umar insan olacağını umar, olduracağını umar. Sonra olmaz olmuş olmasını umar. Keşke der hep. Keşkeler gelmez. Sonra bir şey olur öğrenir bir şeyleri, öğrenmenin bitmeyeceğini öğrenir. Dünya hayatının böyle bir yer olduğunu öğrenir. Bu öğrenmenin ilk adımıdır. Heh demez artık hımm du bakalım der. Bakıp görücez.