doğarak, yaşayarak ve ölerek ve her bir yaşam için bu döngü tekrarlanarak, bir yandan evrenin sonsuzluğunu devam ettirmeye yaramak diğer yandan da bu kırılgan yaşamlarımızla kendisine rakip olamayacağımızı bize göstermek istemesi heralde.. değilse de, anlam veren şey bi yerlerde bu yazdıklarıma kıs kıs gülüyodur muhtemelen.
Şiddetin inatla sürmesi Freud'u başka bir fikre, yıkıcı dürtüler içeren bir ölüm güdüsü hakkında düşünmeye sevk etmişti. Bu dürtüler belli bir nesneye odaklanıp boşalıncaya kadar dolaşımda kalıyordu. Buna karşın Rene Girard şiddetin bu şekilde somutlaştırılmasına izin vermemek için "mimetik rekabet" kavramını ortaya attı. İnsan Öteki'nin arzusunu taklit ediyordu. Girard'ın tezine göre şeyler, birçok kişi onları arzu ettikleri ölçüde değerlenir. Başkalarının da sahip olmak istediği şeye biz de sahip olmak isteriz. Bu "sahiplenme mimetiği" şiddetli bir çatışma yaratır. Aynı nesneye yönelen iki arzu birbirini karşılıklı olarak engeller. Girard bundan mimetiğin kaçınılmaz olarak şiddete yol açtığı sonucunu çıkartır. "Mimetik rekabet"i, insanlararası şiddetin başlıca kaynağı ilan eder. Birçok kültürde gördüğüne inandığı taklit yasağını, şiddeti önleyici bir pratik olarak yorumlar çünkü "her mimetik yeniden üretim, aynı zamanda şiddeti de çağıracaktır."
Epiktetos'un dediği gibi: Bir cesedi sırtalmış bir ruh muyum, yoksa bedeni ve ruhu gerçekte var olamayan basit bir matematik algoritması mı?
Kim bilir ?
Kim bilebilir?
Kim bilmelidir?
Kimse bilmeli midir?