Çalışma hayatımızın tüketici kültürünün körüklediği döngüsünde adeta mahpus kalmışız gibi hissediyoruz. Mesai sonrası kalan kısıtlı saatlerimizde yaşama olan hevesimiz, her geçen gün artan bir aptallaşma ile mücadele etmek için yetersiz kalıyor. Zihinlerimizi dolduran rutin işler, özgürlüğümüzü kısıtlayan zincirler gibi. Bu sınırlı zaman dilimlerinde bile, yaşamın gerçek anlamını keşfetme arzusu, monotonluğun gölgesinde soluklanmaya çalışırken birbirinin tekrarı gibi geliyor.