‘On ikiden sonra yiyip içme su bile tüketme diyor doktor.
Yarın sabah yedide burada ol. Dokuzda ameliyatın var !‘
Bu ikinci ameliyatım. Artık ola ola alıştım
Öncekinde ölümden çok korkardım da
Şimdi yok olmaktan o kadar da çok korkmuyorum
Kaybolacağım için kendimi sadece bir garip hissediyorum
Boşlukta bir süre salındıktan sonra ahiretteki
Ey Allah'ım yer ve gökleri yaratan sensin. Sen; mertebeleri yücelten, bereketleri artıransın. Çeşitli dillerin kelimeleri sana niyaz eder. Her yaratık senden hacet diler. Ey yüce Rabbim! Benim de hacetim; cesedimin çürüyüp yok olduğu, yakınlarımın beni unuttuğu demde beni unutmaman, beni bırakmamandır. Allah'ım sözlerimi duyan sensin.
Her ne ki arıyorsun; aradığın ancak sensin... İyinin de, kötünün de fidanı senin içinde büyür... Her meyvenin içi, kabuğundan yeğdir... Sen göremiyorsun diye bu alem yok değildir...
"Hayır sevgilim. Sen olduğun gibi güzelsin, çok değerlisin. Hep öyleydin, öyle kal... Ben seni seviyorum, oldukça fazla... Evet seni unutur gibi olduğum zamanlar oldu doğru, lakin hiçbir zaman tam anlamıyla gidemedim senden. Hep aklımdaydın ben fark etmesem bile bilinçaltım hep sendin. Zaten o yüzden değil miydi, gündüzleri unuttuğumu sanmam,
...
Lodovico Buonarroti, Michelangelo'nun babası, oğlundaki salt mükemmelliği hiç anlamayan son derece varlıklı bir adamdı, bu yüzden bazen onu dövüyordu. Hiçbir çocuğu, hayatını kazanmak için ellerini kullanmayacaktı. Bu yüzden Michelangelo ellerini kullanmamayı öğrendi. Yıllar sonra, şehri gezen bir prens, Michelangelo'nun atölyesine girdi ve ustayı, tek parça halinde 5,5 metrelik bir mermer parçasına bakarken buldu. O zaman prens, söylentilerin doğru olduğunu anladı. Michelangelo son dört aydır her gün buraya gelmiş, mermere bakmış ve evine dönmüştü. Bunun üzerine prens aşikar olanı sordu, "Ne yapıyorsun Michelangelo?" ve Michelangelo da prense dönüp ona baktı. Sonra fısıldadı... "Çalışıyorum..."
3 yıl sonra mermer parçası Davut Heykeli oldu...
Delikanlım
İşaret aldığın gün atandan
Yürüyeceksin;millet yürüyecek arkandan
Sana selam getirdim Ulubatlı Hasan'dan
Elde sensin, dilde sen, gönüldesin, baştasın
Fatihin İstanbulu fethettiği yaştasın 😁
"Ben senin en çok sesini sevdim
Buğulu çoğu zaman, taze bir ekmek gibi
Önce aşka çağıran,sonra dinlendiren
Bana her zaman dost, her zaman sevgili
Ben senin en çok ellerini sevdim
Bir pınar serinliğinde, küçücük ve ak pak
Nice güzellikler gördüm yeryüzünde
En güzeli bir sabah ellerinle uyanmak
Ben senin en çok gözlerini sevdim
Kâh çocukça
MHP Lideri Devlet Bahçeli:
🔺Kobanili Ahmet sen de özellikle dersini almalısın. Bir şey söylemek istesem muhatabına doğrudan söylerim.
🔺'Hainsin diyorsam söyleten sensin...' bu mesaj Türkiye'nin ayağını kaydırmaya yeltenen kim varsa direkt onlaradır.
Resûlullah ﷺ şöyle buyurdu:
"Biriniz yatağına yatacağı zaman elbisesinin bir ucuyla yatağını silksin. Çünkü yatağından ayrıldıktan sonra oraya hangi zararlının girdiğini bilemez. Sonra da şöyle desin:
بِاسْمِكَ رَبِّ وَضَعْتُ جَنْبِي وَبِكَ أَرْفَعُهُ إِنْ أَمْسَكْتَ نَفْسِي فَارْحَمْهَا وَإِنْ أَرْسَلْتَهَا فَاحْفَظْهَا بِمَا تَحْفَظُ بِهِ
Uzun soluklu bir okumaydı. Çoğu zaman sekteye uğradı. Nazan Bekiroğlu hocamın kaleminin nahifliği beni çok etkiledi. Kitabın bazı yerlerinde okurken ağladım. Nazan hocamın da yazarken ve tahayyül ederken ağladığını düşündüğüm bir yer var ki ruhumda hissettim; "Ne olur, bir kez olsun görün beni. Çünkü ben sizinle onca yolu yürüdüm. Sizin kadar yorgunum. Her anınıza, her yaşantınıza bu kadar ortak olup da bilinmemek ağrıma gidiyor. Görün beni." Kitabın ana kahramanları Zehra ve Settarhan olsa da kitapta en çok Azam'ın yaptığı duaya etkilendim;"Bilirim ki kader yazılmış,defteri dürülmüş kaldırılmış, mürekkebi de kurumuştur. Ama her an yaratma halinde olan da Sensin. Öyleyse Sen yazılmış kaderleri bile geri çevirirsin." Ve kitabın ilk sayfasından son sayfasına kadar kafamda hep aynı müzik çaldı durdu
(youtu.be/CYTW8lMNU3s?si=...) çok başka bir duygu ile okudum. Okumayı düşünenlerin beğeneceğine eminim.Kaleminize ve yüreğinize sağlık Nazan Bekiroğlu
Bir gün, "benim için şiir yazdın mi hiç" demiştin. Göstertmiştim, "şu heves sensin,şu incinmiş gurur sen, su utangaç aşk, şu Posta Caddesindeki daktilo sesi, çocukların okul dönüşü sevinci sen." Kuşkuyla bakmıştın yüzüme. Kirpiklerim içime dökülüvermişti. Susarak büyümüş iki çocuktuk biz, kendisini sevmeyi bilmeyen. Yanımızda birisi olmadan sevincimizden utanırdık. Kaç hayat evimizde bizden çok soluk aldı. Sonra harfler girdi yoksulluğumuza. Sonra dünyanin bütün mazlumları. Elimde başkalarının rüyası, bir varoluş acısıydım önünde. Yazmaya, okumaya ayırdığım zamanlar senin de zamanlarındı. "Tenha gezen evliyam" dedim. "Ben gittim harf harf dağıldım/ Sen tamamladın cümlemi."
Hadsizliğim sana ayan Allahım haddim hududumda tut beni
Acizliğimi bilen sensin Allahım acziyetime güç yetir ,
bu dil sözü şaşar, doğuyu söylet Allahım söyleyemez isem tutmayı öğret Allahım
Yolum kesişir kötülük ile iyiye erdir Allahım
Aklım karışır bulanık görürüm netleştir zihnimi gider bulanıklıkları , niyetim şaşar bazen yol ortasında buldur doğru varılacak menzili , sen sev Allahım kimse sevmesede olur sen bil yeter kimse bilmesede olur hayrımı hasenatı bol hesabı hakkı kolay hayat nasip eyle