Sabırla sarmaladım suskun bekleyişlerimi
Kafa tuttum sensiz kahroluşlara
Başardım sonunda
Alıştım yokluğunun sancısına
Kanıksadım hasretini
Ne sensizlik umrumda şimdi ne de canımdan can alan o amansız ayrılık
İnanmayacaksın ama gelmesen de olur artık!
Geçerim kendimden hepten
Yürürüm bu yolu yekten
Gece ve gündüzüm hep sen
Aklımda hep sen
Kendime gelirim ararım seni
Sayılı günleri karala karala
Buluşmak için bi' neden mi var
Kendini boş yere parala parala
Okuyamayanlar için:
Canım karıcığım. Dün gece radyoda dinledim: Yahya Kemal ölmüş. Büyük şair. Hocalarımdandı da, hem de çok şey öğrendiğim hocalardan. 73 yaşındaymış. Bir hayli zaman uyuyamadım. Yahya Kemal gençliğimdi biraz da. Büyük şair, usta. Telgraf çekeyim dedim… Kime? Ne tuhaf şey ne garip hâldeyim, Yahya Kemal’in ölümünden duyduğum acıyı, halkıma bildirmek için telgraf çekecek adresim yok. İşte böyle. Hava bu sabah açtı. Günlük güneşlik. Senaryoya başlıyacağım. Kafam bomboş, yüreğim keder dolu ağzına kadar, böyle bir ruh hâliyle senaryo yazmağa başlamak nasıl olacak bilmiyorum, ama başkaca çarem de yok, çalışmak lâzım, yaşamak için değil, unutmak için, dalıp dalıp gitmemek için, düşünmemek için kötü kötü. İşte böyle gülüm. Kusura bakma, senden uzaklık, sensizlik başta, muhacirlik, hattâ benimkisi gibi kardeş evinde de olsa, sevdiğim, inandığım bir dünyada da olsa, yazdımdı ya, ölümden beter. İşte böyle, ömrüm seni sevmekle nihayet bulacaktır. Rahmet Yolları Kesti’nin Fransızcasını aldım. Hasretle.
Nâzım”
“Düş müydün yoksa düşmüş müydün yüreğime?
Takılıp geçmişine,
Deva mıydın yoksa dert miydin geleceğime?
Sen miydin yoksa sensizlik miydi büyüyen içimde?
Ne yaşayabildim seni ne de öldürebildim içimde.
Yaşıyor muydum yoksa ölmüş müydüm?
Söyle. Her zerremde olup da hiç olmayan sevdam.”