Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Serkan Nazlı

Serkan Nazlı
@serkannazli571
"Veren mükafat düşündüğü anda tefecidir." "Şöhret manevi bir rüşvettir." "Doğru yolun yükü ağırdır."
Kemal'in Rüyası
"Ey gaflet uykusuna dalanlar, gözlerinizi mahşer sabahında mı açacaksınız? Boynunuzdaki esaret zincirini ne vakit çözeceksiniz? Hakikatleri niçin görmüyorsunuz? Fikirlerinizi uyandırmak için ihtiyar ettiğiniz fedakârlık çarşaflarınızı yıkatmak için sarfettiğiniz paraya tekabül etmez. Siz karnınızı doyurmak için evladınızı aç bırakmaya tevekkül namı veriyorsunuz." "Hakikatleri niçin görmüyorsunuz? Menfaatleri düşünüyorsunuz. Yüzünüzü okşayan temiz elleri ısırmak, başınıza pençe vuran murdar ayakları yalamak kendisince melekat-ı rasihadan olmuş. Hapisten korkuyorsunuz, doğruyu söylemiyorsunuz. Gölgenizden bile çekiniyorsunuz. Ne vakit uyanacaksınız? Yarın ne olacağını bilemezsiniz. Hal maziye uygun olmadığı gibi istikbal de hale muvafık olmayacaktır. Maziye değil atiye bakınız. Hazırlanın mazide aradığınız nedir? Kaybettiğiniz ömrü mü nasıl taharri edeceksiniz?"(Namık Kemal'in Rüyası)
Reklam
Yazının da bir namusu, bir haysiyeti vardır. Onu, başkasına laf atma, ima etme basitliğiyle kirletmemelidir.
En büyük düşmanlar koynumuzda."kendine ve rahatına düşkünlük; taraftarlık; dar bakış; ümitsizlik;sanatı, kitabı ve müziği küçümseme.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Yasaya karşı geliyorsun, Meryem'in oğlu" diye çığırdı. "Yasa gönlüme karşı geliyor" diye cevap verdi İsa yavaşça.
İnsanımız eleştirellikte ne kadar derinlik sahibi olduğunu somutlaştırmak için Allah'ı ya da dini patır patır kullanır da bağlı olduğu diğer aidiyetleri (kendi nefsi, milleti, sendikası, partisi, örgütü, ailesi, ideolojisi vs.) eleştirmekte çok korkaktır. Kendine kör, başkasına keskin nişancıdır. Kendi çıkarı en büyük mabedidir. Kendini haklı çıkarmada aslan, dışındakilerin hakkı söz konusunda kedidir.
Reklam
Çok değil çok yakın bir zamanda güzel bir cümle ile günlerce yaşar altını çizer de çizer onu diline alıştırır, kulaklara alıştırır, ruhunu cümleye, cümleyi ruhuna revan eder, hakkını vermek isterdi cümlenin... Sonra her ne olduysa cümleler... o güzelim cümleler her yerde kol gezdi, kirli ellerde, namahrem yerlerde dolaştı. İsteyen keyfince kirli emeline peşkeş eylediği bir zaman kol gezer oldu. Cümlenin insana hoca olduğu değil, insanın cümleye hoca kesildiği; artık eline geçirdiği dünya nimetini, malikiyetine geçirmiş olmanın verdiği tokluğun güveniyle; "bunlar zekam, gücüm ve kabiliyetimin meyveleridir." karununu iman eyleyip ayaklarını yere öptürdüğümden beri cümleler...o güzelim firuzan, endamlı cümleler küstü bize. garibim tertemiz söze ruhlarımızın sönmüş isiydi değen. Mehtabın, tarihin, doğanın sınırsız güzelliği bu isli ruhun aynasına çarptıktan sonra isini bırakıyor, kırılıp bambaşka hal alıyordu.
"Rabbim, Bismillahirrahmanirrahimin hakkı için, Bize Senden gayrı, Senin mahlûkatından hiç kimsenin merhametine muhtaç olmayacağımız bir rahmet ile merhamet et."
"De ki: Ey kendi nefisleri aleyhine haddi aşan kullarım! ALLAH'ın rahmetinden ümit kesmeyin! Çünkü ALLAH bütün günahları bağışlar. Şüphesiz ki O, çok mağfiret edici, çok merhamet edicidir." (Zümer /53)
İnsanlara başkasının tepesine çıkma cesareti veren saikler çoktur. Mesela; yapılan iyiliği dağ gibi görüp yoğun minnet duygusu altında görme meyli; kibirliye tevazu ; zalime zillet; ukalaya saygı, kabaya incelik... cesaret verir.
"İnsan gerçekten çok zalimdir. Hakikatine vakıf olamadığı yarım yamalak bir duyumla defalarca iyiliğini gördüğü, vicdanının onayladığı birini silebiliyor, kıyabiliyor. Tek bir ihtimali, benliğinin, vicdanının, aklının ve tecrübesinin önüne geçirerek adeta aklını, vicdanını ve tecrübesini küçülterek kendi benliğine saygısızlık yapıyor. Bazen hoşlanmadığı tek bir davranışta başka da iyi yönü yokmuş gibi, bitkilerin üstüne dökülen beton gibi gömebiliyor onu."
Reklam
İnan dostum kendini kandırmak, ne bileyim hey hey görünmek, yani karizmatik, önemli ya da önemsenmiş ve itibar gören... Popüler olmak, konuşuluyor olmak ya da gündemi belirliyor olmak...fark yaratmak…  Bütün bunlar çok kurmaca, sığ, yakışmayacak, basit şeyler... İnan dostum, şöyle kendi köşesinde "azıcık aşım ağrısız başım" tarzı bir hayat sürenlere imreniyorum. Gözlerden, dillerden uzak...  Ilık bir güneşe bakan sakin bir hayat... Şöyle kendi halinde, fark edilmeyen demek istiyorum. Dillerden, gözlerden uzak... Şöyle çok bilineyim, duyulayım, konuşulayım, fark edileyim, görüleyim kompleksinin olmadığı... Hani bazı insanlar vardır çoğumuz gördüğü, ama pek de önemsemediği... işte o önemsemedikleri nedenin parçası olmaktansa o önemsenmeyen insanlardan olmak... onlar beni büyülüyor. Gıpta ediyorum öylelerine... Biliyorum musun dostum, köyümde öyleleri var. Xafar, Mahmut, Kın'ân...Hani başkasına özenti derdini aşmış, tek derdi evine ekmeğini, davarına ot götürmek olan insanlar... Hani yüzüne dikkatle baktığında fark edilmediği, yer verilmediği için bunu dert etmeyen...bırakın dert etmeyi farkında bile olmayacak kadar yüce gönül sahibi insanlar... Yüceliğini alçakgönüllülüğünden alan, kendi nefsini küçük görmenin kendisine verdiği heybet... belki sıska, çelimsiz, zayıf, sakat, yalnız, rütbesiz, rolsüz... Allah bile tüm yüceliğine rağmen, rızasını öylelerini önemseyenlere bağışlayacağını söylüyorken bizim gibilerin, öylelerini gördüğünde kendi mevcudiyetine ancak onları küçük ve basit görerek varması ne kadar utanılası, değil mi?
Ey efendiler, ey devletlûlar... Bu nehirler, ormanlar, vadiler, dağlar, tepeler tapulu malımız değil, bize emanet. İhtiyacımızı görmek için emanet verildiği gibi, onu tüketmeden, bozmadan, hıyanet etmeden, dedelerimizin verdiği gibi biz de torunlarımıza verelim. Eline geçen mirası bir kaç günde har vurup harman savuran görgüsüz bir evlat gibi etmeyelim. İhale adına, enerji adına, siyasetler adına, güç putu adına, etraftan daha iyi olalım sarhoşluğu adına kendimize kıymayalım, emanete sahip çıkalım. Kendimizi misafir bilelim. Misafir olan evden birşey almaz, evdeki birşeyi bozmaz. Kendinden sonra gelen misafirler için temiz bırakır ta ki gelenler gidenlere rahmet okusun, dua etsin, hayırla yad etsin. Yoksa geçmiş elini ensemize koyup davacı olduğu gibi gelecek de bizden davacı olacaktır.
Beşikten başlayıp mezara kadar Allah'ım yol boyunca bırakma ellerimi düşerim sonra Allah'ım niçin halkettinse beni kalbime iyice söyle bırakma ellerimi"  (C. Zarifoğlu)
Ruhumuz iyiliğin, insanlığın, iyi olmanın, iyi kalabilmenin tadına varmış olsaydı binbir meşakkatine katlanır, üzerine mülkümüzü bile verirdik. Kötülüğe kötülükle cevap verme basitliğine düşmez, tersine, iyilik yolunu seçerdik... O iyi insanlar, o güzel atlara binip gitmiş olsa da aramızda ne iyiler vardır, kim bilir? Gök kubbe başımıza yıkılmıyorsa öyleleri sayesindedir.  Ne mutlu iyi kalanlara, selam olsun iyilere, iyiliği seçenlere... Selam olsun saf, anlamaz olmayı kendi iradesiyle seçenlere... Selam olsun Sebahattin Ali'nin değişiyle "öylelerinin edepsizliklerine sessiz kalmak kâfi bir irade değil midir?" diyerek sessizliğine de ses bürümeyi bilen anlamlı insanlara. Selam olsun iyiliği sırf iyi olduğu için seçip onu siyasetler, şartlar ve menfaatler uğruna lekelemeyenlere ve buna tevessül etmeyenlere... Yığınların şehvetle ve çoşkulu arzuyla kirlettiği o tertemiz, saf ve masum su damlacığını, küçüklüğüne ve sessizliğine vererek basitleştirmeyen, sırf temiz olduğu için tercih ederken menfaatinden değil, suyun berraklığından alan insanlara... Selam olsun kimsenin görmediği kimsesiz yüzlere...
51 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.