Çoğumuzun çalışarak başkalarına servet kazandırdığımız bir dünyada birazcık yabancılaşmış olmaktan daha fazlasını da hissetmiyor muyuz?
Yıldızlar karanlıkta parladığı gibi, fakirlik ve sefâlet içinde de sâfiyet ve ulviyetle parlayan ruhlar yok mudur? Bir kalb, sevmek için mutlak servete, asâlete mi muhtaçtır? Bence, en hâlis ikbâl,ruhun göründüğü iki güzel göz; en büyük servet, kalbin hissini gösteren gül renginde dudaklardan akseden tebessümdür. Güzellikten büyük asâlet, kalb sâfiyetinden büyük servet mi olur?”
Reklam
Bediüzzaman Said Nursi (Ö. 1960 M.) bakara süresindeki âyet-i kerimenin tefsirini yaparken münafıkların şu ifadelerle kendilerini "seçkin/elit bir tabaka" olarak takdim etmeyi arzuladıklarını vurgular ve onların gizlemeye çalıştıkları düşüncelerini şöyle deşifre eder: “Bizlerle sokaktaki insan arasında çok fark var. Biz onlara kıyas edilemeyiz. Çünkü biz zenginiz, onlar fakir. Biz aydınız, onlar cahil. Onlar mecburiyetten dolayı imana gelmişlerdir. Onların dindarlığı şartların zorlamasıyladır. Biz ise izzet ve servet sahibi kimseleriz.” İşte bu şekilde münafıklar kendilerini toplumun seçkin tabakası, elit takımı, aydın kesimi gördüklerinden imanları, din anlayışları, İslâmî düşüncelerinin de farklı olması gibi bir saplantı içinde oldukları görülmektedir. Bir taraftan dini en iyi ve en mükemmel şekilde kendilerinin anladığı iddiasında bulunurken, diğer taraftan da Müslüman halkı oluşturan büyük çoğunluğu idrak yoksunu, dinin özünü anlamaktan uzak geri kafalı beyinsizler olarak nitelemektedirler. Evet denilebilir ki, ancak narsis bir ruh hâlinde görülebilecek bakış açısıyla kendi düşünce, kendi zekâ, kendi anlayışına âşık bir sarhoşluk içinde, sosyal konumlarını da ölçü kabul ederek dinde de ayrıcalıklı bir yer istemektedirler.
Ezici bir çoğunluğun fikir birliğiyle insan hayatının mutlak kutsallığı temel ilke olarak kabul görmüş olsa da toplum, insan hayatının aslında gayet ucuz, bol bulunan ve yeri kolayca doldurulabilen bir servet olduğunu gördü. İnsan hayatının her şeyden daha kolay şekilde yeri doldurulabiliyordu. Bir makinenin yerinin doldurulması zordu, pahalıydı; fakat o makineyi kullanan,çalıştıran ya da ayarını yapan adamın yerine çok kısa sürede milyonlarca başka adamdan biri bulunabilir ve bunların hepsi de kısacık bir idmandan geçtikten sonra onunla eşit seviyeye gelebilir, hepsinin de yeri eşit şekilde doldurulabilirdi.
Batı'daki işçi sınıfının hakları, salt mücadele temeline dayanarak kazanılmamıştır; sömürgecilik yoluyla, milyonlarca başka insanın sömürülmesinden elde edilen servet yatmaktadır bunun altında.
Sayfa 136Kitabı okudu
En başta servetten yoksunuz. Oysa bu zaman da servet herşeydir!
Sayfa 101Kitabı okudu
Reklam
Geri199
1,000 öğeden 991 ile 1,000 arasındakiler gösteriliyor.