Yaşadığı siyasi olaylardan dolayı köye dayısının yanına gelen bir genç. Hayatında birkaç kez gördüğü dayısını ve dayısının üvey kızı Vedia’yı burada tanımaya başlar.
Sadece tanımakla kalmaz, Vedia’ya âşık olur. Aralarında daha çok cinselliğe dayalı bir ilişki başlar. Vedia kimseye benzemez. Tepkisiz, umursamaz, sorularla konuşan, sessiz, ele avuca sığmayan, unutan, doğal ve güzel bir kadındır. Doğayla uyum içinde büyümüş gibi. Doğada yetişen bir çiçek gibi.
Genç, dayısının ve Vedia’nın davranışlarındaki farklılığı anlamlandırmaya çalışırken kendisini bir sürü sorunun da içinde bulur. Bu iki insanın geçmişine dair gizlerini öğrenmek ister. Aynı zamanda Vedia’ya duyduğu aşkın karşılığını sorgular.
Aşkın yanında dayının köyü ve köylüyü değiştirmeye çalışmasını, kızı üzerinde kurduğu amaçları, önceden küçük yerde ama artık her yerde olan dedikoduları, kıskançlığı, ülke sorunlarını, bireyciliği ve toplumu, eşsiz doğa betimlemelerini, doğayla insanın nasıl da eşitlendiğini konu edinen bir eser.
Melih Cevdet Anday’ın romanlarında kullandığı dil de şiirlerindeki gibi. Giriş cümlesini kaç kez okuduğumu bilmiyorum.
“Sevdalanmaya gidiyormuşum meğer…”
Bunca cümleden sonra eseri ne kadar beğendiğimi söylememe gerek yok sanırım. Keşke daha erken okuma şansım olsaydı. Siz geç kalmayın.