oysa bir yay gibi üstüne basıldıkça dünyayı bile titretecek kadar gergindir suskunluk.
Deniz kıyısı - yan yanayız bütün yaz. İki iskemle - yan yana oturuyoruz her sabah. Yüzmek için ayrıldığımızda kıyıdan, ikisi de yalnız kalıyor, ama yan yana. Bizi görüyor onlara bakanlar, ardımızda ne kalırsa hepsini yan yana getirdiğimizi - niye ordalar sorusuna verilen bir yanıt gibi.
Reklam
Sen gelmeden yalnızca bakardım sözcüklere, şimdi görüyorum. Denize girdin ya az önce, sen gelmeden bir sözcüktü o. Bakardım karşıma çıktığında, ama şimdi görüyorum - yalnızca bir sözcük değil, içine seni aldı. Sana bakarken denizi de görüyorum artık.
*yenilgi nedir bilmeyen bir sabırla.
Gelin bir anlaşma yapalım, dedi yağmur. Siz ilk sığındığınız gi.lnü yaşayın ben buluttayken. Birbirinizi ilk gördüğünüz - saçak altına sığınanlar arasında. Daha bir adı bile yokken göz göze gelmenin ilk damlalar duyumsattığında ıslaklığımı. Yine güneş çıksın ben gelip geçtikten sonra, bir gökkuşağı alsın buluttan arta kalan boşluğun yerini. Bir daha tanıştırsın sizi birbirinize, onun altından geçersek yeni bir dünyaya adım atarız duygusu.
biliyoruz neyi hazırladığını sessizliğin
Reklam
Bir yanı ışık içindedir bir yanı gölge - gölgeyle ışık yer değiştirir sonra gördüklerini o zaman bir daha tanımlaman gerekir
Kim değiştirebilir kulağıma fısıldayan soluğunu, bizi yan yana getiren Haziran gecesinde - bir an, ama yalnız o gecenin değil, düşü görülmüş nice gecelerin yalımıyla ışıltılı, görülecek nice düşleri de köpürterek akıp giden yıllar sonraya. Soluğunu kim değiştirebilir, karanlığı koyultup hiç ağarmasın diyeceğimiz bir güne bizi çağıran - hiç soğumasın derimize bırakacağı ter yangını, hiç susmasın yol gösteren çarpıntı yüreklerimize, bizi bizden alıp götüren yolculuk, sona ermesin hiç. Başımı kaldırıyorum yazdığım şiirden, ordasın, o anın içinde, kim değiştirebilir diyor içimi dolduran ses, güvenle.
Sesle değil, belki titreşen bir kirpik kıvrımıyla soruyorsun: sende ne bulduğumu? Tatmadığım bir genişlik, - diyorum -, düşünmediğim bir koku, aklımdan bile geçirmediğim ama içine çekip alan benzersiz bir öykünün yol arkadaşlığı. Genişlik: yıkıntılardan arta kalmış değil, ağaçların kıyılara çekilip yeri göğü bir çayır yeşiline bıraktığı. Koku: tohumu toprağa düşmeyen, rüzgarı çiçeklerin dallarından esmeyen, görüntü ve nesneden bağımsız. Yol arkadaşlığı: tarihin el değiştiren uçsuz bucaksızlığına bir kenti elinden tutup yürüyen küçük bir öyküyle yanıt. Ne diyebilirim başka, yeni bir soru gölgesi düşürmeden kirpiğine?
Ordaydı, incecik bir sızıyla zaman zaman yoklayıp da anımsatmak için kendini.
Reklam
atılan bir taşın suyu yeniden uyandırması gibi.
İlk kez baktığımda ellerine üzgün damarlarını görmüştüm - bir yaranın üstüne eğilip de sağaltmak için çırpındığını yıllardır. Süzülüp geldiklerini görmüştüm umutsuz bir karanlığın balçığından - o balçığa dönmek üzereydiler yine. Görünür olmasa da o yarayı görmüştüm - köklerinin sarktığını yılların derinliğine. İlk kez tuttuğumda ellerini bir kuyunun dibine iner gibi olmuştum birlikte ağmak için yukardaki ışığa.
Adımız artık yazılabilirdi kapısına, bizimle anılabilirdi çünkü bu ev. Sen başka bir toprağa ayak bastıydın, ben yeniden keşfe çıktıydım ayak izlerimin yıllardır tanıştığı bir kenti. Başka bir ülkeden göç ettiydi senin genzini tutsak alan çiçek kokusu, benim bir aynanın kıyısına iliştirdiğim resimler yeni bir duvar edindiydi kendine. Sende başka bir yazgıdan arta kalan boşluğu, bende sancılanan gündoğumu dağladıydı sımsıcak bir ışıkla. Adımızı yazabilirdik artık, bunların hepsi de yeni bir adrese anahtardı çünkü.
Camın ardında o akşam, bir doğum öncesiydi beklediğim. Yere değen tekerlekleri uçağın bir nokta koymayacaktı çünkü yolculuğa. Kapısı açıldığında, yolcular inecek değildi yalnız merdivenden aşağı. Bir türlü yatışmak bilmeyen bir ürperti de gelip dayanmıştı aşılacak sınıra. Camın ardında o akşam, yalnız açılan kapıyla inen yolcuları değil o ürpertiyi de bekledim. İnanmakla inanmamak arasında gidip gelen kelebek bir seni havalara sıçratan sevince kondu bir beni yeniden kendime getiren heyecana - beklenenle bekleyen aynı anda doğmuştu.
işlemeyi unutmuştu saatler, onun gelmesini beklediğin evde. Gelen o değildi, toprağa elinle diktiğin bir fidanın senden uzakta ne kadar boy attığıydı, ne kadar duyarlı kaldığıydı anıların gölgesinde. Bir sesti, göz göze geldiğinde ne istediğini merak ettiren, bıraktığın yokluğa ne bedel biçtiğini. Ancak onunla buluşunca sorgu bitecek, saatler başlayacaktı işlemeye, yelken açan yüreğinin seni kıyısına getirdiği gecede.
369 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.