Sevgileri ancak dünyada ete kemiğe bürüyebilirdin, yoğurulup acısıyla olgunlaştırabilirdin. Güzel olmalıydı dünya çünkü, her şeye rağmen değer. Varlığın geçiş kapısı, tek o olmalıydı. Var olmak istedin işte.
Şimdi çay içmek için bir kafeye geldim de, oturacak tek boş yer burası vardı.
Fakat ona da kıyamadım, görevliye dedim "Bana bir tabure verirmisin, oraya oturacağım"
Dedi "Abi dur ben çıkartırım onu"
Dedim: Sakın!
Böyle birşey yaparsan ben çıkar giderim.
Görevliye dedim: Ona da benden bir kase süt.
Oturdum taburede içtim çayımı..
Zaten şu dünya da başımıza ne geliyorsa, içimize bırakılan vicdani tahayyülleri devre dışı bırakmamızdan gelmiyor mu?
Evlatlarım öyle kandırılmıştı ki;
"Hem benim getirdiğim Hamidiye suyunu içiyor hemde boğazları kuruyana kadar bana sövüyorlardı."
Sultan Abdülhamid Han
Diksiyon gelişimi adına bu cümleyi en az üç kez hızlıca söylemeye çalışın.
“Dar dünyada delilerle dertli dedeler içinde didindin durdun da kendi derdini döküp dereden tepeden dört çift lakırdı edecek bir hemderdi neden bulamadın?”
İkinci Kitap bölümüne kadar zoraki okudum diyebilirim. İkinci kitap bölümünde daha akıcı, biraz daha keyif verir bir okuma oldu. Ama yine de kitap okurken olan olmadı. Olmayan bir şey var bu kitabı okumakta. Bana verdiği duygu bu oldu.
Yine de edebiyat yazan kalemlere boynumuz kıldan ince.
Kırmızı ve SiyahStendhal · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202210k okunma