Ben sana hep yalın çıplaklığımla geldim !
Düşüm sana,
Türküm sana;
Şiirim sana ,
Her şey hep sana olarak geldim.
Bir elimde tarih kadar eski jeopolitik dengeler !
Bir elimde yeni dünya iksiri,
Gözlerime bakıp evet demesen düşeceğim.
Bilsem kî evren ikiye bölünecek !
Ekvator göbeğinden çatlayacak,
Güneş paramparça olacak,
Senin
“Ve ben şimdi buradaydım işte, kapalı bir çember içindeydim. Aynı yerde dönüp durmaya devam ediyordum. Hiçbir yere varamayacağımı biliyor ve buna engel olamıyordum. Ama devam etmek zorundaydım. Devam etmezsem hayatta kalmayı başaramazdım ki.”
“Birtakım şeylere inceden inceye bakmak öğrenilecek bir şey.”
Oyun, senaryo gibi konuşma çizgilerinin sayfayı istila ettiği metinleri okumakla aram pek iyi değil. Duyguyu almakta zorlanırım çoğunlukla. Ama Duras zaten parçalanmaz bir bütün olarak görmez metinleri. Parçalar, bir parçasını oraya, bir parçasını buraya atar.
Bu kitapta parçaladığı ilk şey zaman. Geçmiş ve gelecek paralel çizgilerde oynaşıyor
DESEM Kİ...
Desem ki vakitlerden bir Nisan akşamıdır,
Rüzgârların en ferahlatıcısı senden esiyor,
Sende seyrediyorum denizlerin en mavisini,
Ormanların en kuytusunu sende gezmekteyim,
Senden kopardım çiçeklerin en solmazını,
Toprakların en bereketlisini sende sürdüm,
Sende tattım yemişlerin cümlesini.
Desem ki sen benim için,
Hava kadar