Tutmazsan, söylüyorum, şu sandalyede oturup öleceğim. Unutma ki bayım ben erkek adamım. Ben bir beyefendiyim. Bir dost bir yoldaşım. Korkak bir et yığını değilim ben, yüreğimle ve kafamla yaşarım, şu lanet olası gövdeyle değil. Al şu eli sık. Sonra konuşalım.
Sayfa 236Kitabı okudu
Ne ölüsün orda ne de canlı. Bir zamanlar canlıymışsında yavaş yavaş ölüyormușsun gibi, ölme sürecine girmişsin gibi. Gibi değil, öyle. Cüzzamlılar böyle kapatılıp ölüme bırakılır.
Sayfa 143Kitabı okudu
Reklam
Tulagi Dağı'nın karanlık çizgisinin yıldız serpili göğün donuk parlaklığını kestiği gerçekliğinden, denizin ve onun dermanı tükenik çabasıyla aşmaya çalışan kayığın gerçekliğinden ve giderek sönmekte olan gücüyle sonunda kuşkusuz varacağı ölümün gerçekliğinden başka hiçbir gerçekliğin bilincinde olmayan ihtiyar kara adam, kah küreği suya daldırarak, kah soluğunu yitirip dinlenerek yavaş yavaş kıyıya yaklaşmaktaydı.
İnsanoğlu Tanrı'yı ilk çağlarda çoğu kez taştan, ateşten ya da topraktan yaratmış onu ağaçlara, dağlara ve yıldızların arasına yerleştirmiştir. Çünkü insanoğlu kabilesinden, ailesinden ya da sonunda bir insan sürüsü olan topluluğun ne ad vermişse ondan ayrılıp göçtüğünü, yitip gittiğini görmüştür.
Sayfa 159Kitabı okudu
Çünkü beyazların tüm davranışları şaşırtıcı olduğundan, ancak şaşırtıcı olmayan bir şey yaptıklarında bir kara adamı şaşırtabilirlerdi.
Aynı hamurdan yoğrulmuşuz, ne var ki ayrı kalıplara dökülmüşüz.
Reklam
Bağlılıkla öfke bir araya geldiğinde kaçınılmaz olarak gurur üretirler. Ve ne gurur onursuz ne de onur ölçüsüz varolabilir.
"Bendeki yürek duygulara, sevgilere kapalı. Bendeki yürekte iş yok, haberin olsun."
Sayfa 40
Her insanın göçüp gittiği karanlığın verdiği korkuyla, daha güzel bir yer, daha mutlu bir avlanma alanı, daha neşeli ve gürbüz bir ziyafet alanı ve şerefine içilecek bir yer inşa edip, adına da "cennet" demişlerdi.
Sayfa 121Kitabı okudu
166 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.