ben özgürüm, kendimi bir kalıba sokamıyorum, insanlar için davranışlarımı değiştiremiyorum, seviyorsam çok, sevmiyorsam hiç yanaşmıyorum, ben her şeyin net olanını seviyorum.
İnan bana seni seviyorum, sesimi boya.
Seni özlüyorum, üzüntümü boya.
İnan bana seni özlüyorum, kederimi boya.
Seni başkalarının kederiyle düşünüyorum, düşüncemi boya.
Boşlukta hava olmadığını söyledin,
Ne ben seni çağırabiliyorum, ne sen beni duyabiliyorsun.
Bana bir ışık getir, ışıksız nasıl boyayabilirim? #Mohammad Ebrahim Jafari
Sizi seviyorum Bilge. (Nerelere geldik?) Şu arkadaşlık ne kötü; başka bir
bahaneyle tanışmış olsaydık. Size ıslıkla ‘I found my love you’ şarkısını
çalsaydım. Yeniden tanışsaydık. Bir süre geçseydi. Gene görüşseydik.
Yanağıma dayanmış yanağı sımsıcaktı."Canım benim," diye mırıldandı."ben senin içinde yaşıyorum ve sen de benim içimde öleceksin,işte öyle seviyorum seni."
Bir yüreği derinden sarsmak için, kader her zaman sıkı bir hazırlığa ve şiddetli bir darbe indirmeye gereksinim duymaz; onun dizginsiz biçim verme arzusunu asıl kışkırtan, sudan bir sebeple yıkım yaratmaktır. Biz insanlar, bu ilk hafif dokunuşa kendi kısıtlı lisanımızla sebep deriz ve önemsiz bir sebebi çoğu kez şaşkınlık içinde, yol açtığı muazzam sonuçlarla karşılaştırırız; fakat bir hastalığın teşhisin konmasından çok önce başlaması gibi, bir insanın kaderi de aynı şekilde, olaylar belirginleşip görülür hale gelmeden önce işlemeye başlar. Kader her zaman, bir insanın bedenine dıştan dokunmadan çok önce zihninde de, bedeninde de, içten içe yönetimi ele almış olur. Kendinde olup biteni fark etmek demek, artık kendini savunmaya geçmek demektir ve çoğunlukla boşa giden bir çabadır bu.
Sen yoksun
Boşuna yağıyor yağmur
Birlikte ıslanmayacağız ki
Boşuna bu nehir
Çırpınıp pırpırlanması
Kıyısında oturup göremeyeceğiz ki
Uzar uzar gider
Boşuna yorulur yollar
Birlikte yürüyemeyeceğiz ki
Öyle uzaklardayız
Birlikte ağlayamayacağız ki
Seviyorum seni boşuna
Boşuna yaşıyorum
Yaşamı bölüşemeyeceğiz ki