Bazen herkes görür öldüğünü, bazen de ölürsün ama kimse görmez nasıl öldüğünü.
Sayfa 149Kitabı okudu
Bir yanda, her devrimde olduğu gibi o zaman da çoğunluk olarak ortaya çıkan gericilik güçlerinin temsilcileri olan şeriatçılar, eşraf, toprak ağaları, aşiret derebeyleri; diğer yanda Batı lib­eralizminin ve Osmanlıcılığın temsilcisi olan politikacılar ve aydınlar, Mustafa Kemal’in halkçılık fikrini bir yengeç kıskacı içine almışlar, sosyalizme gidecek korkusu ile, onun arkasındaki ilerici eğilimlere nefes aldırmıyorlardı. Bunların temsil ettiği görüşün, bütün savaşı döndüre dolaştıra hilafetin ve Bati emperyalizminin kucağına atacağını çok iyi bilen Mustafa Kemal, halkçılık davasını bu kıskacın iki kolunun arasın­dan, sosyalizme gitmemek koşulu ile zor kurtarabildi. Döğüş, çıkar zümreleri ile yerleşik-çıkar bağlantısı olmayanlar arasın­da bir savaştı. Çıkarcılar, yerleşik-çıkar değil, yerleşik yeri bile olmayan Mustafa Kemal’i aşağılık oyunlarla “ekarte” etmeye bile kalkıştılar. Onun ve onun yanını tutanların arkasında ağır basacak sınıflar yoktu: o zamanın harap geri Anadolusu’nda ne köylü, ne fakir ve emekçi halk siyasal bir varlıktı. Geri kalmış toplumlann aydınlarına kıyasla, başka yanlardan üstünlükleri olan ilerici Türk aydınlarının bu en zayıf yanı toplumsal devrim çabalarında onu bu kez de güçsüz bir duruma sokmuş­tu. Mustafa Kemal ve ordu olmasaydı, gerici çıkarcıların gücü, bunları bir kaşık suda boğacaktı. Bunun içindir ki ilerici Türk aydını Mustafa Kemal’e bu kadar bağlıdır; bunun içindir ki ordu ile ilericilik kendileri­ni her zaman aynı saflarda bulmuşlardır.
Reklam
Keşke bilime ağırlık verilmiş olsaydı. İçi boşaltıldı eğitimin.
''Son yıllarda eğitim sistemimizde bilime ağırlık verilerek sanat dersleri geri plana itildi. Ortaokuldan sonra büsbütün kaldırıldı. Sanatın, boş zamanları değerlendirme dışında bir yeri olabileceği göz ardı edildi. Oysa bilim ve teknoloji, düşünme ile ve sanatla bütünleştiği oranda toplumun ilerlemesini sağlayabilir.''
Bilinçaltı mekanizmasının ürünü olan Sürrealist eserler, mantık dışı olmayacak çağrışımlarla dolu oldukları halde, Rönesans sanatçılarını anımsatan şaşmaz bir el ustalığı göstermektedirler. Sürrealist sanatçıların resimlerinde parlak, temiz renkler ve güçlü kontrastlıklar kullandıkları görülmektedir. Akımın önde gelen sanatçılarından Salvador Dali, resimlerinde her biçimin aynı anda birden çok şeyi betimlemesini sağlayarak, dikkati her renk ve biçimin olası birçok anlamı üstüne çekmiştir.
Ah insanlar anlamadıkları veya bilmedikleri konularda efsane üretmeyi ne kadar da seviyorlar.
Sürrealizmin doğuşu
Rönesans’tan bu yana sanat, doğanın duyular le algılanan dış görünümünü yansıtmıştı. Duyulara güven olmayacağı için, kübistler natüralist sanatı bir aldatmaca olarak görüyorlar. Onlar nesnenin dış görünümünü değil, özünü değişmeyen yapısını vermek istiyorlardı. Nesnelerin değişmeyen yanı duyularla algılanamazdı, ancak akılla kavranabilirdi. Batı düşüncesinden Descartes’ten beri kökleşmiş olan akılcılık, felsefe tarihinde olduğu gibi bu kez sanat tarihinde devrim yapıyordu: Natüralizm doğrultusunda gelişen beş yüzyıllık gelenek, Kübizmle yıkılıyor ve Apollinaire’in “Düşün Ressamlığı” ya da “Kavram Ressamlığı ” dediği yeni bir çağ üslubu doğuyor. (..) 20. yüzyılın başı, geçmişle hesaplaşma dönemidir. Doğanın bulgulamasıyla başlayan, doğa araştırmasıyla sürdürülen, doğada gizli kalan tüm olanakları sonuna değin deneyen bir kültür gelişmesiyle hesaplaşmaydı bu...
Reklam
128 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.