*İnsanın acısını insan alır*
Hani yüreğine bir sancı saplanır, nefesini tutarsın bir an önce o an geçsin istersin ya. Bu kitabı her elime alışımda yüreğime bir sancı daha saplandı, nefesimi tuttum ama o an hiç geçmesin istedim. Bütün benliğimi verip satırlarda kaybolmak istedim. Her kelimenin, o birbirinden güzel ve anlamlı cümlelerin beynimde şimşekler çakmasıyla bir kez daha kendimden geçtim. Okudukça okuyasım geldi, elimden bırakmak istemedim. Her denemesinde kendime ait yerler buldum, benimsedim. Benim için yazılmıştı sanki. İçimde bir araya gelip çözülmesi gereken bir yumağı yavaş yavaş çözdü cümleler. Kafamdaki düşünceleri cümlelere dökemeyen beni, her cümlesinde düşüncelerinden akıtan damlaların menevişe dönüşüşü karşılamıştı.
Kitap boyunca ‘’insanın acısını insan mı alır?’’ sorusunun cevabını sorguladım, aradım, düşündüm. Ama cevabını net olarak almanın korkusuna sarıldım. Sanki sorunun net cevabı olsa kitabın, hissettiklerimin, düşüncelerimin, hayallerimin büyüsü bozulacak gibiydi. Okudukça kendim cevap vermeye çalıştım.
‘’Sevmek, insanın en büyük acısıdır’’ diyor Erbaş. ‘’Sevmek bu kadar güzelken nasıl olurda acıtır insanı?’’ diye düşünürken yazar güzel satırlarıyla açıklıyor bunu.
İnsanın en büyük acısı da, acısını alan da ‘İNSAN’dı.
Kitabın son kısımlarında birbirinden güzel şairlerden bahsetmesi önerilerde bulunmasını çok faydalı buldum. Yazar sayesinde merak duygusuna kapılıp yeni şairlerle ve yazarlarla tanıştım.
Bir daha bir daha açıp okuyacağım kitaplar kısmına ayırıyorum bu güzide kitabı.