Şevval TANRIVERDİ

Aklımızın almayacağı bazı şeyler vardır. Adalet duygumuzu aşan şeyler. Bu işin doğrusunu, yanlışını biz söyleyemeyiz, bizim yargımız burada işlemez.
Reklam
Mükemmeliyetçi anne-babalar, çocuklarının mükemmel çocuklar olmalarını sağlayabilirlerse gerçekten mükemmel bir aileye kavuşacakları hayaliyle yaşarlar. Kendileri sağlayamadıkları istikrarı çocuklarından bekler, aile dengesini kurma ve sağlamlaşırma yükünü onlara yüklerler. Doğal olarak çocuk bu konuda başarısız olunca da ailenin günah keçisi rolünü üstlenir. Bir kez daha, bir suç ve başarısızlığın sorumluluğu çocuğa bindirilir. Halbuki çocukların hata yapmaya ve bunun dünyanın sonu olmadığını görmeye ihtiyaçları vardır. " bana hiçbir zaman el kaldırmadı ama küfretmesi, ettiği hakaretler en az vurmuş kadar acı verirdi"
Devamlı olarak duygusal hasara uğradığımızda ilk kaybettiğimiz şey aslında hayata duyduğumuz güven oluyor..

Reader Follow Recommendations

See All
Tanrılarının ne zaman ne tür bir ceza vereceğini bilememek, Antik Yunanlılar arasında korku ve şaşkınlığa yol açıyordu. Tıpkı bir çocukla toksik anne-babasının arasındaki ilişki gibi. Tutarsız davranışları olan anne babalar, çocuklarının gözünde korku saçan birer tanrılardır adeta. ...ölü veya diri, anne-babalarınızı tanrısallaştırdığınızda hayatı onların doğrularıyla yaşamayı kabul etmiş oluyorsunuz. Acı veren duyguları hayatınızın bir parçası olarak kabul ediyorsunuz.
Anne babalarımız her birimizin içine zihinsel ve duygusal tohumlar ekiyorlar-biz büyüdükçe filizlenen tohumlar. Bazı ailelerde bu tohumlar sevgi, saygı ve bağımsızlık kaynağı oluyor. Maalesef birçok ailede, tohumların arasından korku, yaptırım ve suçluluk duyguları da bulunuyor. ... siz büyüdükçe, birer yetişkin oldukça, o tohumlar, bahçenize zarar veren görünmez yabani otlar gibi, hayatınıza tahmin bile edemeyeceğiniz zararlar vermeye başlar.
Reklam
..yüreğime hasta bir çocuğa bakar gibi bakıyorum, her isteğine boyun eğiyorum.
Tıpkı bir çocuk gibidir insan! Nasıl bir bakışa bu kadar ilgi gösterilir?
Ah, içimde bir parça umursamazlık olsa güneşin altındaki en mutlu varlık ben olurdum.
"Kesin bir bilgimizin olmadığı yerlerde karışıklık ve karanlığın olduğunu düşünmek zihnimizin bir vasfı mı?"
Sayfa 108Kitabı okudu
..ne kendini ne de olayları yargıla! Ne alkışlayıp böbürlen ne de kendini kötüle. Nehir akıyor, sen o akışın farkında olmaya devam et.
Reklam
Öfke doluyuz. İlk yapılması gereken şey öfkemizi tanımak ve onun bize söylemek istediğini anlamaktır. Öfkeden kurtulmak değil, öfkenin söylemek istediğini anlamak ve üzerinde düşünüp farkına varmak.
Bir çocuğu geliştirip özgür bir birey olması için çabalamak yerine kalıplayıp emir kulu yapmaya çalışmışız. İşte bu yüzden farkında olmadan çocuklarımızın canını yakıyoruz ve yakmaya da devam ediyoruz.
Çünkü insan kendi özünü ne kadar erken fark ederse, kendisiyle ne kadar erken ilişki kurarsa o kadar yaşıyor demektir.
Feraset kelimesi, Farsça'da 'At' anlamına gelen 'feres' kelimesinden türemiştir. Atların gözleri, konumları sebebiyle, canlılar içinde görüş açısı en geniş olan hayvanlardan birisidir. İnsan için feraset kelimesi, olayları tüm açılarıyla inceleme, görme ve karar verme becerisi anlamında kullanılır.
On yıl önceki bilgisayar ve cep telefonu için 'eski' diyenler, otuz yıl önceki fikirlerini yenileme ihtiyacı duymuyorsalar, daktiloyla yazı yazıp, bilgisayarın gereksiz olduğunu iddia edenlerden daha komik duruma düşerler.
Büyük kedi göklere bakıyor. O bakınca üç yavru kedi de bakıyor. Ne güzel bakıyorlar. Büyük kedi küçük kedilere göklere bakmayı mı öğretiyor? Babalar ve anneler mi öğretir göklere bakmayı? Bana hiç kimseler göklere bakmayı öğretmedi. Göklere bakan çocukluğum olmadı hiç. Şu yavru kedi bile biliyor göklere bakmayı.. Gökyüzüne en son ne zaman baktım? Geçen hafta. Hortum olacak anonsu yapıldı ya işte o zaman. O sayılmaz. Ne sayılmaz? Anons yapıldı diye bakmışsın. Öyle değil benim sorduğum. Şöyle uçar gibi, bulutlara dalar gibi, güneşe varır gibi ne zaman baktın gökyüzüne?
Sayfa 82
Reklam
Hayatta bazı anlar vardır ki ne olmak istediğiniz yerde duruyorsunuzdur ne de gitmek istediğiniz yere doğru bir adım bile atacak haliniz vardır.
Müsvedde hayatlar yaşıyoruz öylesine ciddiye almadan, özenmeden. Hep bir gün toparlarız düşüncesi var kafamızda. Hepimiz hiçbir zaman gelmemiş ve gelmeyecek o gün umuduyla yaşıyoruz.
"Yürüdükçe koşasın gelir, kaybolursun adımlarının içinde."
Hayatın çekilmez olduğu doğruydu, insanların çoğuna öyle değilmiş gibi yapmayı öğretmişlerdi... Arada sırada biri kendini öldürüyor ya da delirip kapatılıyor, ama diğerleri her şey yolundaymış gibi yaşamayı sürdürüyordu..
"Otobüsün sol camından manzarayı seyrederken, Sağ camından kaçırdıklarımızdan ibarettir hayat.."
İçim kararmış, yalnız kalmış, umudumu kaybetmiş bir halde yeniden iskemleme yığıldım. Artık gelip beni götürebilirler, hiçbir şey umrumda değil; yüreğimdeki son tel de koptu. Bana yapacaklarına hazırım.
Reklam
Ne kervan kaldı, ne at, hepsi silinip gitti, " İyi insanlar iyi atlara binip gitti."