Okuyamayacağım... Filistin'in mücadelesini anlatmaya çalışmış otobiyografisinde yazar ama... kadınlara bakış açısından tutun da bazı noktalarda Osmanlı'ya karşı bir tutum sergilediğini hissettiğim (Osmanlıdan bahsetmiyor ama ben sevmediği yönünde bir enerji aldım yazdıklarından) uslubundan dolayı ve canlı bomba olmaya karşı bakış açısında İslam'ı kullanmasına kadar bazı noktalarda sinir uçlarıma dokundu...
Filistin sorununda elbette onlarla kalbim ruhum... ancak tarihin tozlu sayfalarında Şeyh Hüseyin ile iş birliği yapıp filistin cephesinde Osmanlı'ya karşı savaştıklarını unutmuş değilim. Ecdadıma yapılan ihaneti yarın öbür gün ilk fırsatta bize de uygulayacaklarını bilmek için müneccim olmaya gerek yok. Filistin benim için Kudüs, Mescidi Aksa ve insanlık dışı suçların işlendiği bir davadır.
Yobazca fikirlerin İslam adı altında empoze edilmesine karşıyım. Çünkü dinimizde sana ateş edene sen de karşılık verirsin ama sivil ve masumlara ateş etmek haramdır. Savunmasız insanlara canlı bomba olup saldırmanın İslamda asla yeri yoktur. Bunu Cihad diye nitelemek bence İslama sürülen kara lekedir.
Evet şu an kanayan yara Filistin e destek olalım bu insanlık dramına ve kutsalımıza sahip çıkalım çünkü orada sadece bir inanç meselesi değil büyük bir kültür ve medeniyet meselesi de yatmakta. Hem dinime hem ecdadıma ve tarihime olan saygım bunu gerektiriyor. Ancak bağnazlığa ve hataya hayır!
Yoldaki MühendisAbdullah Galib Bergusi · Ekin Yayınları · 20244,487 okunma
Kadr-i dürr ü gevheri âlem bilir
Âdemi ammâ yine âdem bilir
•Şeyh Gâlib
İnci ve mücevherin kıymetini bütün dünya bilir, ama insanın kadrini yine insan bilir.
Abdülhak Hamit Bey, bir saltanatın şairi, eserleri Dolmabahçe Sarayı gibi bir şey. Süs,
yaldız ve lisan azameti…… Osmanlı lisanının tasarrufunda eserler…… Osmanlı lisanı ile
bakî veya onunla ifna olacak eserler. Bu eserler öztürkçeleştirildiği gün buhar gibi yok
oluverir.
Zira Abdülhak Hamid, bir Şeyh Galib olmadığı gibi, bir Yunus Emre de hiç değil, hattâ bir
Yahya Kemal de değil.
Abdülhak Hamid Bey’in eserleri Osmanlıca yaşadığı kadar ancak yaşayacaklardır. Halbuki, Osmanlıcayı yok etmek isteyen Dil Kurultayının, Dolmabahçe toplantılarına, Abdülhak Hamid Bey ne büyük bir zevkle giderdi.
Ve orada, kurultayda, kendi lisanı olan ve bütün şöhretini borçlu olduğu Osmanlıcayı, tek bir defa bile müdafaa etmiş değildir
"Durma sefer et diyâr-ı Kalb’e
Cân baş ko reh-güzâr-ı Kalb’e
Ol şehrde kimyâ olurmuş
Yolda belî çok belâ olurmuş
Bin başlı bir ejder-i münakkaş
Mumdan gemi altı bahr-ı âteş
(...) Bunun için hiç durma da Kalp diyarına doğru yola çık ve bu yola canını başını koy! O şehirde kimya ile uğraşılırmış; ama, yolda daçok belâlar varmış: Derisi nakış nakış bin bakışlı bir yılan; mumdan gemilerle geçilmesi gereken ateş denizi...
Ahmet Arı’nın Galip Dede’nin aşk ateşini anlattığı Şeyh Galib Divanında Aşk adlı çalışması, aşkın has bahçelerinden bir esinti getirdi dimağımıza. Bu değerli kitaba dalıp birdenbire sonunda geliveren dikkatli bir okuyucunun, o anda “Ah, keşke bitmeseydi!” diyeceğine eminim.
İskender Pala"
Ben Şeyh Galib'i tanıdıktan sonra üç beş yıl kendime gelemedim. Ne bu, ne bu, dedim. Nabi'de akilane, Galib'de aşıkane bir lezzet bulursunuz. Zahmeti nedir? E, biraz lügat karıştırmaktır.
Sayfa 51 - Hayati İnanç'ın verdiği röportajdan bir kesit
"Bütün varlığın sende özetlenmiş olduğunu görmek için kendine dön."
********
Garaudy'nin bu ifadesi Şeyh Galib'in " Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen," değişinin neredeyse tercümesi gibi
Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen
Şeyh Gâlib
Kendine hoşça bir bak, sen âlemin özüsün. Yaratılmış olan varlıkların göz bebeği olan insansın.