İbni Haldun’a aittir “Coğrafya kaderdir” sözü. Nerede doğarsan oranın kirine, çerçöpüne batar, oranın suyuyla yıkanır, oranın güneşiyle kavrulursun; oranın iklimi biçimlendirir geleceğini.
Şimdiki zamanda yaşayan insanlar, onların gözünde aydınlanma ışığından mahrum, gelecekleri karanlık, gittikleri yere pislik götüren, yere tüküren, karısını kızını döven, öldüren, “kara kafalı” birer yaratıktır.
Siz bakmayın “Binbir Gece Masalları’nın yurdu” bu coğrafyanın seyitler, şeyhler, pirler, ermişler diyarı olmasına; siz bakmayın kelamın mekânı, yazının icat edildiği yerler olmasına; bunlar çok ama çok uzak bir geçmişin gurur duyulacak şeyleri... Şimdi bütün bu mistik diyar, bütün bu tütsü kokulu mekân, uygarlık namına yeni hiçbir şeyin gelişmediği, hiçbir yaratıcılığın boy vermediği kıraç bir coğrafyadır. Savaşların yurdudur, düşmanlıkların, kan davasının mekânı...
O yüzden, onlara göre bu coğrafyanın insanı, bulunduğu mekânla hiçbir zaman bir sevgi ilişkisi kuramadı, kökleri çok derinlerde olduğu halde o toprağı hiçbir zaman kendi yaratıcılığıyla biçimlendirmedi, coğrafyayla ilişkisini hiç değiştirmedi, “kader” denilen şeyi, her inancın, her fikrin önüne koydu ve âlimin sözünü ters çevirerek “kaderinin adını coğrafya” koydu. Hep göçebe bir ruhla dolaştı. Şehirleşemedi, aidiyet duygusu gelişmedi. Muhsin kizilkaya