“ Dil-i şeydâ egerçe zerre-i nâ-çîzdür ammâ
Derûnında olan sûzı söyindürmez yedi deryâ “
* Şeyhülislam Yahyâ *
(Bizim deli gönlümüz her ne kadar damla gibi
görünse de onun içindeki ateşi söndürmeye
yedi deniz yetmez.)
Dünyâda nasîbin sitem ü cevr ise ey dil
Ahbâbın eder ânı da a’dâya ne hâcet
Dünyada payın zulüm ve eziyet ise ey gönül,
Dostların eder onu da, düşmana ne gerek var.
Şeyhülislam Yahyâ
Ders-i aşkın müşkilin Yahya nice Söyleyenler kendini bilmez
haleylesin bilenler söylemez
Yahya, aşk üstüne ders vermenin zorluğunu kime nasıl anlatsın, bu konuda söz söyleyenler kendini bilmezler, bilenler de söylemez.
" Sevdiğim arzımı demekçün sana / Bülbül söylediği dil gerek bana / Şu bağrım kül oldu hep yana yana / Onu söndürmeğe sel gerek bana... Halden anlar isen haldaş olalım /Gurbet gezdin ise yoldaş olalım / Anasız babasız gardaş olalım / Ucu yar zülfünde yol gerek bana " demişti Karacaoğlan. Sözün ermediği menzilde, insanın gönlüne uzun bir yolculuğa çıkmak gerekir. Belki de Fuzuli dilince," söylesem tesiri yok, sussam gönül razı değil "dir, belki Akif dilince" elemim bir yüreğin karı değil "dir, " dili yok kalbimin ondan ne kadar bizarım"dır, belki Şeyhülislam Yahya dilince " neler çeker bu gönül söylesem şikayet olur" ama yine de söylemeli değil mi insan? "Derdini anlatacak kadar Türkçe bilen tek kişi, Neşet Ertaş 'tı derler ; Türkçenin göğündeki tüm yıldızların mekanı nur olsun..
Kande bir ehl-i kerem varsa yaşatmaz rûzgâr
Yeryüzünde şimdi bir âdem mi var âdem gibi
Nerde soylu bir adam varsa yaşatmaz felek,
Yeryüzünde şimdi bir adam mı var adam gibi!
Şeyhülislam Yahyâ
Lâle dağ-ı siyehin saklayamaz bir hafta
Âşık elbette eder sûz-i derûnun izhâr
.
' ' Lâle, çiçeğinin ortasındaki siyahlığı bir hafta saklayamaz / ( Bu sebeple lâle gibi) Âşık da elbette gönül ateşini gizleyemez...' '
- Şeyhülislam Yahyâ
Getirdin ey dil-i avare sineye bir bir
Ne denlü gussa vü gam varsa aşina diyerek
(Şeyhülislam Yahya)
(Ey avare gönlüm, ne kadar keder ve gam varsa, hepsi tanıdıktır diyerek benim yüreğime taşıyıp durdun.)