Türk edebiyatında haksızlığa en çok uğrayanlardan birisi şüphesiz Nihal Atsız’dır. Buna sebep kendisi mi yoksa ideolojisi mi bilmiyorum. Bildiğim şu ki Atsız, en az Türkçülüğü kadar sıkı bir şair ve sıkı bir romancıdır. Şair ve romancı kimliği fikir adamı kimliğinin oldukça gerisinde kalsa da Ruh Adam gibi mükemmel bir eseri Tutunamayanlar’dan daha geride görmek bence edebiyat ve popüler kültürün hazin birlikteliğindendir. Oysa basım yılı aynı olan bu iki eser büyük oranda benzerlik gösterir. Birisinin esas oğlanı Selim Işık diğerininki ise Selim Pusat’tır. Her iki eser de hayata tutunamayan Selim’leri anlatır.
Ruh Adam’ı okurken ben en çok büyük mahkemenin kurulduğu kısma takıldım. Burada Tanrı, peygamberler, Türk hakanları yani krallar bir arada Selim Pusat’ın mahkemesindedirler. Özetle, Selim Pusat burada Tanrı’ya ve diğer peygamberlere fütursuzca karşı çıkar. Şimdi benim sorum tam da bu noktada başlıyor. Bir edebi eser konusu ne olursa olsun sınırsız özgürlükte midir?
Romancı dediğimiz kimse, herkesi, her inancı veya toplumun değerlerini dilediği gibi sündürebilir, kötüleyebilir ya da yüceltebilir mi? Eser, toplumsal kurallara, gerçeklere tam anlamıyla bağlı olacaksa o kurgusal bir metin olmaktan çıkıp bir biyografi haline gelmez mi? Ya da yazar, kurgusal eserde toplumsal bir kaygı taşımazsa bu esere toplum tepki göstermez mi? Nitekim Atsız’ı birçok kişi Ruh Adam’ın sonundaki mahkeme bölümünde dine ve peygamberlere hakaret etti diye epeyce eleştiriyor.
Özetle, bunlar teorik sorular. Biz teferruata çok girmeden okuyup geçelim. Ama mutlaka bu kitabı okuyalım. Tüm ideolojik ön yargılarımızdan sıyrılıp tabii.