Öğretmenlik mesleğimi bir kez daha bana öğreten bir kitap oldu. Eğitimin ne kadar önemli olduğunu, eğitimi reddeden insanların nasıl birer vatan hainine dönüşebileceğini gösterdi.
Aliye eğitim vermek için Anadolu’ya giden İstanbullu genç bir öğretmen. Kitabı okurken Aliye’yi çok kendi yerime koydum. Bu durum sonunda o kadar beni ağlattı ki… Gözlerimin dolmasına dayanamadım. Hep Aliye’nin dediği gibi olacağım.
“Toprağınız toprağım, eviniz evim; burası için, bu diyarın çocukları için bir ana, bir ışık olacağım ve hiçbir şeyden korkmayacağım; vallahi ve billahi!”
Vurun KahpeyeHalide Edib Adıvar · Can Yayınları · 202310.6k okunma
Üzerimde o kadar derin duygular, o kadar derin yaralar bıraktı ki… Hiçbir kitap bittiğinde bu kadar üzüleceğimi bilemezdim. Üzülmemin asıl sebebi sanırım kitapta yazılanın satır satır gerçek ve yaşanmış olmasıydı. Hikayemiz Mustafa Kemal’in 19 Mayıs’ta Samsun’a çıkışıyla başlıyor zaman çizelgesi aslında. Ahmet Celal bi kolunu kaybetmiş aydın bir Türk subayı. Erinin köyüne yerleşiyor ve tuttuğu günlük o yıllarda Anadolu köylüsünün neler yaşadığını anlatıyor. Gariban Anadolu köylüsü olaylardan o kadar uzak kalmış ki gözünün önündeki tepe arkasındaki savaşın farkında bile degil aslında. Malları, yiyecekleri, çocukları, genç kızları zalim ve pis Yunan, Ermeni, Rum askerinin zulmünü çekene kadar fark edilmiyor bile. Çok ağlamak istiyorum. Neler yaşamış bu fakir Türk halkı. Bu acımasız topraklarda o kadar uzak kalmış ki her şeyden, hiç biri fark edememiş ensesindeki savaşı. Kitabı birkaç saat önce bitirdim ve Yakup Kadri yazdığı bu romanla boğazımda derin bir yumru bıraktı. Soluklanamayorum saatlerdir, günlerce düşüneceğim kim bilir? Bu zulmü çeken insanlar için günlerce yas tutacağım belki…
Aydın ve köylü arasındaki uçurumu içtenlikle dile getirdiği, bu yarayı cesaretle deştiği bu kitabın her satırı defalarca okunmayı hak ediyor.
“Havada “şayia” dediğimiz, gözle görülmez kuşlar sürü sürü cıvıldıyor. “
burada şayia kelimesinden kasıt, her yere yayılmış haber, yaygın söylenti anlamını taşımaktadır.
“Biliyordum ki toprak katı ve tabiat zalimdir ve insan cinsi bozuk bir hayvandan başka bir şey değildir; biliyordum ki, insan hayvanların en kötüsü, en bayağısı ve en az sevimli olanıdır.
Tanzimat dönemi doğu-batı ayrımının en uç noktalarını aşk üzerinden gösterildiği bir kitap. Genelde bu dönemdeki kitaplarda kadın karakterler ölür veya batıyı -moderniteyi- tercih edip mutsuz olurken bu kitapta Neriman karakteri doğuyu -geleneği- seçiyor. Güzel ve okunulması gereken bir kitap olarak düşünüyorum.