Resulullah(s):
"Bugün burada Allah'ın sizlere rahmet affıyla vaat ettiği şeye ulaşmak için çabalayın ve imtihanı kazanın. Bilin ki O'nun sözü hak ve azabı çetindir. Ben ve sizler, Hayy ve Kayyum olan Allah'a bağlıyız. O'na sığındık. O'na tutunduk. O'na güvenip dayandık. Dönüşümüz O'nadır. Allah'ım, beni ve bu mü'min kullarını bağışla..."
Biraz susardım, binlerce yıl kadar uzun gelirdi bu susma bana..
Başını sallar, beni konuşmaya davet ederdi adeta..
“Beni ne kadar seversin?”
“İpeklere atılan düğümler gibi…”
“Nasıl…”
“Kördüğüm gibi..”
Bin senelerin içinden bir yıldız gibi kayarak inerdi bu cevap gönlüme..Dolup taşardım aşkıyla..
Bazen yıldızım düşer, aşkımı tazelemek isterdim sözleriyle…Bir parola misali sorardım aşkın krallığındaki Hazret’e:
“Bizim kördüğüm nasıl?”
Gülümseyerek cevap verirdi:
“İlk günkü gibi…”
"İki serin namaz" dedi Nevzad Hanım içinden.. Okuduğu kitabı masaya bıraktı. Sonra da dört tarafı ateş gibi yanarken sığınacağı bu iki serin vakti sordu kendine. "Benim ateştendir şimdi bütün vakitlerim" diyerek göğe baktı.
"İki serinlik namazını; sabah ve ikindiyi kılan kimse, cennete girer." Böyle yazıyordu okuduğu son cümlede..
İçi paramparçaydı, ah onun içi asla serin değildi ve kendini nerede avutacağını bilemez bir hâldeydi Nevzad Hanım.
Kalktı, abdest tazeledi, bir yere dayanması icap ediyordu, düşmemek için. Zira etrafındaki her şey, imparatorlukla birlikte çökmekteydi. Etrafındaki her şey hızla kaçıp akıyor, şekil değiştiriyor, tanıdığını sandığı herşey kendisine yabancılaşıyordu. Yalnızlığın acısı kalbinin zarına değmişti...
Elini değdirdiği her yan ateş..
Son Padişah'ın, son eşiydi o..