"Bu hissi bilirim. Vücut dediğiniz şey size bir tür hapishane gibi gelmeye başlar. Hapishane de değil, nasıl desem, vücudun tamamı, ruhu çok sıkı saran bir dik yakalı kazağa dönüşür. Yırtmak için dayanılmaz bir istek duymaya başlarsınız. Siz bu hissi bilmezsiniz. Ben bilirim."
Reklam
İnsan, yaşadığı hayatın çok küçük bir kısmını hafızasında tutuyor aslında. Doğduğumdan beri on üç binden fazla gün yaşamışım ama tüm anılarımı toplasam birkaç haftaya sığar sanki. Mesela, lisede üç yıl okuduğumu biliyorum ama bu üç yılı hatırladığım için değil, başladığım ve bitirdiğim tarihleri bildiğim için. Liseye ait anılarım ise beynimin depolamaya değer bulduğu bir avuç şey sadece. İnsanın aklında en çok kalansa, yaşadığı travmalar oluyor. En eski anım, koltuktan düşüp başımı sehpaya çarpmam. Kaç yaşımdaydım bilmiyorum ama koltuktan düşebilecek boyutta olduğuma göre iki falan olmalı. Halbuki iki yaşımdayken, eminim, komik sesler çıkarıp etrafa gülücükler saçarak geçirdiğim pek çok mutlu zamanım olmuştur. Ama onları hatırlamaya değer görmemişim. Hayatta atacağımız bir sonraki adıma karar verirken, öncelikle hafızamızda kalan tecrübelerden yola çıkıyorsak eğer; en çok, yaşadığımız travmalara, yediğimiz darbeler göre karar veriyoruz demektir. Bu kadar korkak olmamızın neden bu olmalı. Düşünürsem, benim de hayatımın belli başlı dönemlerini, yediğim darbeler birbirinden ayırıyor. Bir tanesi, hiç ku kusuz, lisedeyken suratıma basket topu yemem. Çok önemli gibi görünmeyebilir ama bu dünyada çevrede hüküm süren aptallıkla ilgilenmeden kendi yolunda gitmek gibi bir şeyin mümkün olmadığının idrakine ilk vardığım andır muhtemelen.
Umut dediğimiz duyguda açıklanmaya muhtaç bir tuhaflık olduğunu düşünmüştür. "Bir umuttur yaşamak", gibi laflarla yüceltildiğini görürüz sık sık. Oysa aslında, aklın, geleceğe ait bir olasılığı ya da gerçektekinden farklı algılamasından başka bir şey değildir. Beklediğimiz, arzu ettiğimiz sonucun gerçekleşme olasılığını olduğundan yüksek sanma eğilimindeyiz. Rulet denilen oyunun rafından oynanabiliyor olması bile bunun için yeterli kanıttır. Peki neden böyle bir şey var? Neden insan, küçük bir olasılığı, sırf gerçekleşmesini çok istediği için olduğundan büyük görüyor? Bir de adına "umut" diyerek methiyeler düzüyor? Belki de durum tam olarak böyle değildir. Burada sadece olasılığın büyüklüğü değil ona karşı duyduğumuz istek de denkleme katılmalı. Aslında dikkate almamız gereken bu ikisinin çarpımıdır.
Sayfa 134Kitabı okudu
Yaşadığımız hayata bir anlam bulmak konusundaki acınası çabamızın bizi canımızı feda etmeye götürmesinden daha zavallı bir durum düşünemiyorum. Bazılarına göre hayat, uğruna öleceğin bir şey varsa anlamlıdır. Ne kadar şiirsel! Pek uğruna öleceğin şeyin anlamını belirleyen şey ne? Onu da buldun diyelim, onu anlamlı kılan şey ne? Bu şekilde bir döngüye girersin ve sonunda varacağın yer anlamsızlıktır. Vatan için canını verirsin ama bakarsın ki aslında bir devletin sahiplerinin bazı ticaret yollarını elinde tutması falan gibi bir şey için ölmüşsündür. Devrim için canını verirsin ama eskisine rahmet okutacak birtakım zorbaların iktidarı ele geçirmesi için ölmüşsündür Allah için canını verirsin ama her şeye gücü yeten bir varlığın neden senin canına ihtiyaç duyduğunu sorgulamayı kendine yasakladığın için ölmüşsündür aslında. Senin anlam sandığın, anlamanın bile isteye reddedilmesinden başka bir şey değildir. Bütün bu arayış, hayatın soğuk ve renksiz asıl anlamını kabullenmekte zorluk çekmemizden kaynaklanıyor. Hayat dediğimiz şey, karbon atomunun olağanüstü bileşik kurma becerisi sayesinde haddinden fazla şişmiş sarmal şeklinde bir molekülün, hasbelkader kendini kopyalamaya başlamasından ibarettir. Hasbelkader... Tesadüfen bile değil, çünkü tesadüf diyebilmek için ortada birbirine tesadüf eden birden fazla şey olması lazım. Oysa sadece hayat var ve sadece var olduğu için var. O yüzden hayatın kendisinden daha anlamlı bir şey yok.
Mutlu muydum o zaman? Bilmiyorum, hatırlamıyorum. Ama şimdi, böyle bir güzellik beni kendine çekmesi gerekirken, kaçıp uzaklaşma isteği uyandırıyor. Büyük bir hatayı önlemek için. O güzelliği alıp kendime göre yeniden şekillendirmeme, hayalimdeki kalıplara tıkıştırmama, her yerinden bağlayıp boğmama, her açıdan kendime benzetmeme ve onu kendinden nefret eder hale getirmeme; sonuçta o güzelliğin de kaybolup gitmesine, bütün bu korkunç geleceğe engel olmak için. Bunları, sadece acı bir tecrübenin etkisiyle söylediğimi sanmayın. Her bencil erkek, her güzel kadına bunu par. O güzelliği ezer ve tüketir, kendisi ve diğerleri için, bir mizah unsuru olmaktan başka bir anlamı kalmayıncaya kadar. ya- Neden böyle bir suçu işlemeyi göze alayım? Güzel ve gürbüz çocuklarım olsun ve benim olmak dışında hiçbir özelliği olmayan DNA'mi bu sefil gezegene daha fazla yaysınlar diye mi? Bunu yapmaktansa oradan kaçıp gidiyorum işte. İşin doğrusu, bütün bunların bilincinde olmak şu kahredici gerçeği değiştirmiyor: Çok yalnızım ve acı çekiyorum. Ne diyeceğinizi biliyorum. Insanların birbiriyle konuşm korktuğu şu zamanlarda hangimiz yalnız değiliz ki! Bilmiyorum, belki öyledir.
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.