Kitap okurken, bilincim birbirinden farklı durumların hepsini aynı anda, adeta alacalı bir ekranda sergilerdi; benliğimin en ücra köşelerine gizlenmiş özlemlerden bahçenin sonunda gördüğüm, tamamen dışsal olan ufuk çizgisine kadar uzanan bu farklı durumlar arasında en öncelikli, en çok bana ait olanı, hareket halindeki bir kontrol düğmesi gibi her şeyi yöneten güdü, okumakta olduğum kitabın felsefi zenginliğine, güzelliğine olan inancım ve hangi kitabı okuyor olursam olayım, bu zenginliği, bu güzelliği kendime mal etme isteğimdi.
Sekiz. Başbaşa, yanyana içtiğimiz saat. Güzel olan içki değil, parmaklarındı, sesindi, sıcaklığındı, entarinin temasıydı. Alçak! Kediyi nasıl ben sanmıştın.
Dudaklarını uzat canım...
Yürek ferahlığının, mutluluğun yurdu, sırrını iki kişinin bildiği maceraların ortağı, yürek ve vücud dilinin ülkesi, düşmanlıklarla dolu dünyaya karşı en güvenli sığınak.