Salzburg'dan trene bindiğimden bu yana ne bir sigara tellendirdim, ne de bir yudum kahve içtim. Böylece onlara bir anda son verdim. Şimdi burada yüksek dağların güneş dolu havasını ciğerlerime çekiyor ve Amerikalılar gibi tütün çiğniyorum.
Sayfa 226 - Ayrıntı Yayınları
En büyük hazinemiz aklımızdır
Sevgili Bilge, Bana bir mektup yazmış olsaydın, ben de sana cevap vermiş olsaydım. Ya da son buluşmamızda büyük bir fırtına kopmuş olsaydı aramızda ve birçok söz yarım kalsaydı, birçok mesele çözüme bağlanamadan büyük bir öfke ve şiddet içinde ayrılmış olsaydık da yazmak, anlatmak, birbirini seven iki insan olarak konuşmak kaçınılmaz olsaydı.
Sayfa 389Kitabı okudu
Reklam
Sen hiç gazete kağıdı ile sarılmış sigara içtin mi?
Tekel İdaresi sigara kağıdı satışını yasak etmişti; kaçak tütün içenlerden parası olanlar, bu kağıdı karaborsadan tedarik edebiliyorlardı. Fakat, halkın ve bilhassa köylülerin büyük kısmı sigaralarını gazete kağıdı ile sarmak zorunda kalmışlardı... Bir gün vatandaşın biri kasaba veya köy kahve- sinde böyle hazırladığı bir sigarayı içerken, fena kokusundan şikâyet ediyor ve bütün iyilik ve kötülükleri en başta bulunana atfetmek (yüklemek) itiyadı (alışkanlığı) ile, Atatürk aleyhinde ağzına geleni söylüyor... Kahvede bulunanlar bir zabıt (tutanak) tutuyorlar... İş hükümete intikal ediyor... Cumhurbaşkanına karşı işlenen suçlardan dolayı takibatta bulun- mak onun (Atatürk'ün) müsaade ve muvafakatına (uygun görmesine) bağlı olduğu için, ilgili Vekil (Bakan) meseleyi kendisine arz ediyor, takibat için müsaadelerini istiyor. Atatürk, Vekile (Bakana) soruyor: - Sen hiç gazete kağıdı ile sarılmış sigara içtin mi? Vekil (Bakan) cevap veriyor: - Hayır, efendim. - Ben içtim, diyor. O kadar berbat bir şeydir ki... Adam haklıdır, ben de olsam aynı şeyi yapardım. Takibata lüzum yoktur. Zavallıyı serbest bırakınız!
Yemek meraklısı değildi; sabahları bir şey yemez, yalnız bir kahve ve sigara içerdi. Öğle yemeklerini bazen sadece bir dilim ekmekle bir bardak ayran veya limonata teşkil ederdi; ekmeği, uzun uzun parçalar hâlinde, doğrar, bardaktaki ayran veya limonataya batıra batıra yerdi. Sevdiği ve istediği sayılı yemeklerin başında sade yağlı kuru fasulye (buna kendisi yağlı fasulye derdi) ve pilâv gelirdi; bunlar mutfakta daima hazır bulundurulurdu. Geceleri çok geçe kaldığı zamanlar fasulye ve pilâv yer, öyle yatardı. Bunlardan başka yağ ve yumurta ile ezilmiş beyaz peynirden yapılan bir nevi omleti, etli taze bamyayı ve meyvalardan kavunu severdi.
Sayfa 204Kitabı okudu
"Demir Adam"
Atatürk bünyece beşer kudret ve kuvvetinin en fazlasına malik idi. Tarihî büyük nutkunu hazırlarken çok mesai sarf etmekte olduğunu biliyorduk. Kendisine yardım eden ve notlarını zapteden arkadaşlarının bu kadar ağır ve devamlı çalışmaya dayanamadıklarından ara sıra değiştirildiklerini duyuyorduk. Bu mesai müddeti içinde Kâtibi Umumî Tevfik Beyin huzurda uyukladığını işitiyorduk. Uzun süren çalışma esnasında Atatürk, çok miktarda kahve ve sigara içiyordu. Bir aralık nefes darlığı ve göğüs nahiyesinde ağrılar ve uyuşmalar âriz oldu. Hükümet endişe ediyordu. Bunu kalp hastalığının başlangıcı sayanlar oldu. Maktul Doktor Naci'ye göre kendisinde tam bir kalp ârazı görülüyordu. Profesör Neşet Ömer Bey, Atatürk'ün hususî hekimi idi. Bünyesini en iyi bilen o idi. Profesöre göre Atatürk'ün kalbi sağlamdı. Bu vaziyet karşısında hükümet ihtiyaten Almanya'dan beynelmilel şöhreti hâiz bir profesör getirdi. Ecnebi profesör Atatürk'ü esaslı muayene etti ve sıhhî vaziyetini iyiden iyiye inceledi. Büyük nutku hazırlarken geceli gündüzlü devamlı çalıştığını ve günde yirmi, yirmi beş kahve ve birkaç paket sigara içtiğin anladıktan sonra, kalp damarlarında husule gelen bozuşmanın ehemmiyetli olmadığını ve nefes darlığının da bundan ileri geldiğini teşhis etti ve profesör kalbin çelik gibi sağlam olduğunu söylemiş ve bünyesindeki kudret ve kuvvete hayret ettiğinden Atatürk'e "Demir Adam" adını vermişti.
Biliyor muydunuz?
Atatürk tarihimizde kıdemimizi ve medeniyetimizi ifade edebilecek lehçelerimizle bir kelime bulduğu zaman sevinir, çok neşelenirdi. Böyle bir gecenin yarısından sonra idi; meşhur Rus âlimi Pekaskin'in Yakut lügatini tetkik eden Atatürk; "emerik" kelimesine gözü ilişmişti. Durdu. Ve kendi kendine gülmeye başladı. Derin bir haz ve neşe içinde gözlüğünü çıkardı. "Birer sigara ve kahve içelim." emrini verdi. Meğer bulduğu "emerik" kelimesi Türk Yakut dilinde denizle ayrılmış arazi parçasını ifade eden manaya geliyormuş. Haz ve neşesini yaratan mütalâasını da âcizden (benden) esirgemedi. Emerik kelimesinin Amerika'nın kaşiflerinin tarihiyle, Yakut Türklerinin kıdemleri tarihini mukayese ederek " Amerika'nın adını büyük ecdat koymuştur." dedi.
Sayfa 269Kitabı okudu
Reklam
799 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.