Açılmamışken, nasıl da rahattı insanlar!
Mavi suları henüz küçümsememişti çamdan gemi,
Gezgin denizci o bilinmedik ülkelerde
Çıkarı için yabancı mallarla doldurmamıştı teknesini.
O zamanlar güçlü boğa sapana koşulmamıştı henüz,
At, ısırmamıştı evcilleştirilen ağıyla gemlerini.
Kapısı yoktu hiçbir evin, Tarlalara belirli bir sınır
Çizen ve arsalara konulan taşlar da yoktu.
Meşeler kendiliklerinden bal verirdi ve aynı şekilde
Koyunlar memelerinin sütünü sunardı kaygısız insanlara.
Ordu yoktu, öfke yoktu, savaş yoktu, zalim demirci de
Düşmanca hünerini gösterip kılıç da yapmamıştı henüz.
Şimdiyse İupiter efendimizin zamanında hep cinayet, hep yara,
Şimdi deniz, şimdi bin türlü apansız ölüm şekli var.
Bağışla beni Peder: Yeminimi bozmuş değilim Tanrılara karşı:
Hakaret etmiş değilim ki korkayım.
Bize verilen yılların sayısını doldurmuşsak, izninle,
Şu satırlardan oluşan bir yazıt konsun kemiklerimin üstüne:
MESSALA'YI HEM KARADA HEM DENİZDE TAKİP EDERKEN
GADDAR ÖLÜMÜN TÜKETTİĞİ TİBULLUS YATIYOR BURADA
Size,
bu odanın alacakaranlığından,
okyanusundan, beni boğan dalgalarından,
tenimde kalan tuzundan ve
yastıklarda kuruyan gözyaşından
hiç bahsetmedim.
Size,
"O, genç edebiyatçılara her zaman yol açtı, her zaman onlara destek verdi, sevgi duydu; güçlü sanatının sezdirisiyle genç edebiyatçıya kılavuzluk etti.
Salâh Bey’in tutumuna gündeş edebiyatımızda artık raslayamıyoruz. Aynı sevgicil tutumu, ben bir de,
Şiir ve Cinayet'i (1975) Moda’da çay bahçesinde okumaya başladığımı hatırlıyorum. Annem ölümcül hastaydı. Onu, çay bahçesine götürmüştüm. Ölümün usul usul çıkageldiği bir hastalık; sonu hastanın yakınları biliyor, ama hasta gitgide çocuklaşıyor. Öylesine üzgün bir dönemde Birsel’in denemeleri, içimdeki karmaşaya sular serpiyor.
Şiir tek başına yazılır. Doğru…
Ve fakat sanıldığı gibi yapayalnız yazılmaz.
Durup dururken bir sevgili gelir oturur şiirin başucuna… Bir ayrılık, bir kavuşma… Bir arkadaş gelir çok eski anılarla… Üşüyen ve hiç tanımadığın bir çocuk gelir sokulur şiirin sıcağına… “şiir misafiri” bir açlık gelir oturur sofrasına şiirin… Bir gözyaşı düşer, iki
Karanlıklar her gece cinayet işler aydınlığa karşı
Rüyalar birer kör yumak ve müthiş ızdırap
Hayaller bin kere başa sarar seraplı inatla
Unutmak ne güzel nimetir kara perdeli anılarda
Günahlar işlenir cehennemi göze alırcasına
Cennet ütopyasına inat..
RIDVAN