"....hemen yüzünün kızarmasını. Evet yüzünün çok çabuk kızarmasını seviyorum."
'Yetim kalmış bir cümle' demiştik bu cümleyi ilk kez duyduğumuzda,ne kendimize yakıştırabiliriz (bizi biri böyle sevsin isteyebiliriz)
ne de birini bu cümleyle sevebiliriz.
Ama bu cümlenin yetim kalmışlığına gönlümüz hakkıyla hüzünlenmemiş olacak ki Tarık Tufan başka bir yazısında;
"Sorun şu ki tanrım, gömleğim önden yırtıldı. Gömleğim önden yırtıldı ve artık hiç kimseye masumiyetimi ispat edemiyorum." demişti...
Gömleğimiz önden yırtıldı ve artık yüzümüz kızarmıyor.
"Utanmıyorsan dilediğini yap" nasihatini üzerimize aldık tabi ki,hatta baş tacı ettik; dilediğimizi yapıyoruz ve hiç yüzümüz kızarmıyor.
Utanınca yüzü kızaran kızlar şiirlerde...
Bir güzelin "heytelek"(“haydi gel!”) çağrısına
"Maazallah" (kötüklerden Allah'a sığınırım) diyecek erkekler, ilahi kitabın sayfalarında kaldı.
Kâinatın en güzel ahlakına sahipken “Allahım! Senden hidâyet, takvâ, iffet ve gönül zenginliği isterim." İlticasında bulunan Sevgili Rasûlün halini kaybettik de neler kazandık(!)
Nefse kurban edilmiş sevgi sanıları
Teşhire meftun kayboluşlar
Özgürlük adına tutsaklıklar..
Ve dahi niceleri....Yetmez mi
Yürekte şiirler olmadan
Aşka önce yıldızlar küserdi,
Sadece gözyaşlarıyla parıldarlardı
Sırça bir kalbin atan son yankısıyla
Şiirlerde sen olmadan, gözlerden uzak
Hatıralarda seni benli ikimizde donardık
Romanlarda yazmaz
Şiirlerde adı geçmez
Efsanelere konu olmaz
Bulutların içinden görülmez
Gece yıldızlarda yoktur
Işıklar içinden seçilmez
Müziklere konu olmaz
Tarih kitapları yazmaz
O bir histir tınısı vardır
İçin için de kıpır kıpır eder
Bakirdir tazedir saftır
Tarife gerek yoktur
Onlar saf duygularındır.