Bir kuşluk vakti geldi, bakışlarında kuşlar,
Titreyen bir gelincik gibiydi dudakları.
Ilık bir dere ince, sevecen ve çocuksu,
El değmemiş güneşti yüzündeki nakışlar.
Gel seninle resim yapalım.
Bir yüz çizelim ince,
Küçük nezleli bir burun
Ve gözler zeytin iriliğinde.
Sonra bir gelincik, ince bir boyun,
Soyulmuş bademden daha ak bir ten,
Öyle bir yüz ki seher vakti
Mutluluk estirsin güneş doğarken
Ve saçlar çizelim, bulutlar,
Türküler, masallar gibi,
Hepsinin üstüne sonra
Kocaman bir insan yüreği.
Öyle bir yürek ki sevgiyle
Arkadaşlıkla, mutlulukla dolsun,
İsterse ondan sonra
Bütün şairler ölsün.
Akşam alacasına yakıştırdığım hüzün Yüreğimin dalında kanayan körpe çiçek Yangın yerlerine izi düşen yaslı yüzüm
Adını bildiğim gurbet o bitmeyen ayrılık Karanlığın ağlarına takılan gönül kuşum Taşımakla gönendiğim içimdeki ağırlık
21.00 - 22.00 saatleri arasında yazdığı şiirleri Piraye'ye adamıştı Nazım Hikmet Ran..
"Yine 21:00 oldu saat ve yine ben zihninin bir köşesinde kalemine kelime olabiliyor muyum?
Ruhundan kağıda damlayan hala ben miyim?"
Niçin sevmekten yana, yoksunluktan yana şiir yazarım'?
Niçin bu ayıplarım, bilmemezlikten öte gidişlerim'?
Pembe aklığına belenişi dizelerimin, çocuk seslerinde
Ya da yağız atların yelesinde akışı anılarımın
Hiçbiri seninçin değildir ki?