168 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
Garip Bir Yer İnceleme
Her şeyin yolunda gittiğini sandığı sıralarda eşinden boşanmanın bunalımıyla olacak ki etrafındaki tüm olumsuzlukları üstüne çekmeye başaran Tarık, Türkiye gündeminin kendi zihnindekinden farklı bir noktada olduğu gerçeğiyle yüzleşir. Dışarı her çıktığında başka türlü işle ve insanla karşılaşır ve hepsi sırayla Tarık’ın sinirini bozmayı başarır. İçinde yaşadığı ülkenin bu halleri ona tuhaf gelmeye başlar, sanki hem kendine hem dünyaya yabancılaşmıştır. Bunlarla kendince mücadele edip halka da karışmaya çalışır ama ne kadar becerebildiği ya da beceremediği de romana trajikomik şekilde yansır. Tüm bunların yanında işlerinin aksaması ve eskisi kadar kazanamaması da canını sıkar. Üstüne üstlük bu süreçte kızına daha iyi bir hayat sunabilmek adına yazlıkta eski eşiyle birlikte aldığı ikiz villalardan birinin satışını konuşmak üzere bir akşam yemeğinde eski eşi ve hukuk profesörü sevgilisiyle bir araya gelir. Onların yanında ezilmemek için tuttuğu eskortla öncesinde bir yemek yer ve karşısındaki garsonun sinirlerini yıpratıp akşamını da altüst edecek bir konuma gelmesi de hiç hoşuna gitmemiştir. Tarık her gittiği yerde bir “kazıklanma”, “enayi yerine konma” hissine kapılır. Sanki herkes onun iyi niyetini suistimal etmek için bir araya gelmiş gibidir, bu histen kendini alamaz. Bu hislerle birlikte eski eşi ve onun yeni sevgilisini akşam yemeğini yemek için en şık, en lüks restoranlardan birine davet etmekten de çekinmez. Kendi çelişkileri ve sinirli halleriyle düştüğü trajik durumları anlatır Tarık. Her şeyi eleştirir ama sonunda bir şekilde kendine de dönüp bakar.
Garip Bir Yer
Garip Bir Yer
Garip Bir Yer
Garip Bir YerGürgen Öz · Masa Kitap Yayınları · 04 okunma
BUĞDAY TANESİ
Dünyanın tanıdığı ve değer verdiği güç; aslanların, kaplanların, leoparların vb. yırtıcı canavarların temsil ettiği türde bir güçtür. Orman kanunu bu gücün bildiği tek kanundur. Tanrı'dan gelen güçse, boğazlanmışcasına bakan bir Kuzu'da görülmektedir (bkz. Vahiy 5:6). Bu Kuzu, dünyanın gözünde gücün tam karşıt anlamına gelen iki
Sayfa 26 - GDKKitabı okudu
Reklam
336 syf.
10/10 puan verdi
·
Beğendi
·
22 saatte okudu
#DenizinBüyülüMelodisi , ait olduğunu hissettiği yerden ve sevdiği insanlardan ayrılmanın hissettirdiklerini daha okula bile başlamamış olan Gizem'in gözünden anlatılan, betimlemeleri ile sizi alıp çocukluğunuza götürecek olan bir kitap. Tekirdağ da bir deniz kasabasında yaşayan Gizem'in en sevdiği şey Turgut ile sahilde deniz kabuğu
Denizin Büyülü Melodisi
Denizin Büyülü MelodisiHülya Şalk · Zeyrek Yayıncılık · 20237 okunma
Küçük bir çocuktum ama acının var olmadığını öğrenmiş, acıyı yenmiş, kendimce gücü acı çekmemek olan bir süper kahramana dönüşmüştüm. Okul arkadaşlarımdan biri, "Çelikten yapılmış gibisin, biri canını yaktığında hissetmiyorsun," derdi sık sık. Artık büyüdüm ve hala birileri bana iğne batırıp duruyor: Bazen farklı yerlerime aynı anda üç dört iğne saplıyorlar, bazen tam kalbime bir hançer batırılıyor. İşin sırrı çelikten olmak veya hiçbir şey hissetmemek değil, iğnenin girmesine, sana dokunmasına izin vermek ve sonra hissettiğin neyse, onu yeniden adlandırmak.
Nezaket, insanların canını sık sıkmak için konan kurallar demek değildir. Nezaket, aklı göstermenin bir yoludur. Bir başkasıyla tanışmanın, yalnızca iki bedenin karşılaşmasından ibaret olmadığını göstermenin bir yolu… İki insanın tanışması, birbiriyle iletişim kurmaya hazır akılların karşılaşmasıdır.
Sayfa 37 - Günışığı Kitaplığı
Hiç sıyrılamadığım Latin konukseverliğiyle, bir şey içmek isteyip istemediğini sordum, yanıtı hayır oldu, istemediğinden çok, ikramıma şaştığındandı. Kendini evimde yadırgadığı belliydi. Ben çalıştığım iskemleye oturdum, onu sedire buyur ettim. Oturmak için trençkotunu çıkarmadı, zaten buruşuktu. Köpek ayağının dibine uzandı. "Ne oldu buna?" "Didcot istasyonunda birkaç serseri. Bana sataştılar. Köpek beni savunmaya davrandı. Bir tanesini ısırdı. Hem de fena ısırdı, canını yaktı. Hepsi bir olup yakaladılar, beklediğimiz trenin rayları üstüne koydular. Peronun ilerisinde. Beni de sımsıkı yakalamışlardı. Ağzımı tıkıyorlardı. Gecenin körüydü. Tren köpeği ortadan biçsin istiyorlardı. Ama tren geldiğinde ellerini rayın o kadar yakınında tutamaya cesaret edemediler. Tren hızını keseceğe benzemiyordu. Durmadı. Bizim tren değilmiş. Köpek dönüverdi ve yalnız bacağından oldu. Nasıl kan boşalıyordu, bilmezsiniz. Ben birkaç sopa yediğimle kaldım. Benim bacağım çocuk felcinden. Küçüklüğümde geçirdim." "Didcot istasyonunun böyle tehlikeli yer olduğunu bilmiyordum." "Yalnız maç günlerinde. Yani, Oxford takımı birinci lige yükseldiğindeydi. Sık sık olmaz." Köpeğin sırtına hafifçe pat pat vurmaktan kendimi alamadım, okşayışıma hepten kayıtsız kaldı. "Av köpeği miydi?" "Evet. Artık av falan yok."
Reklam
592 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.