Sıkıntı…
Belki de aslında, inançtan mahrum bıraktığımız derin ruhumuzun tatminsizliği bu, tanrısal oyuncağını elinden aldığımız biz hüzünlü çocukların çektiği derin, büyük üzüntü. Belki de, kendisine kılavuzluk edecek bir ele ihtiyaç duyan ama derin duyguların karanlık patikalarında, düşünememenin sessiz gecesinden, hissedememenin bomboş yollarından başka bir şey hissedemeyen varlığın kaygısı…
Sıkıntı…
Tanrıları olan birini sıkıntı asla ele geçiremez. Sıkıntı, mitolojinin olmayışıdır. İnanç yoksa kuşku bile imkansızdır, o halde şüphecilik bile şüphe duyma gücünden yoksun kalır. Evet, sıkıntı budur işte; ruhun kendine yalan söyleme yeteneğini yitirmesi, düşüncenin gerçeğe uzandığı kesin olan, varolmayan merdivenin eksikliğini duyması..
Yüreğimi bilgeliği bilmeye adadım, deliliği ve budalalığı bilmeye. Bunun da ruhuma
sıkıntı verdiğini gördüm. Büyük bilgelikte büyük keder olur ve bilgisini artıran kederini de artırır.
Kanserden sonra belki de en tehlikeli hastalıklardan birisi Alzheimer ve Demans.. Alzheimer hastalığının ne kadar zor, meşakkatli bir illet olduğunu çünkü anneannemden biliyorum. Hem de televizyon dizilerinde bizlere izletilen, şirin gibi lanse ettirilen bu rahatsızlık televizyondaki dizi senaristlerine göre gerçekten apayrı sevimli, müşfik bir