Zaman geçtikçe yazma yeteneğimin köreldiğini hissediyorum. Yazdığım kelimelerin dil yapısına tam olarak uymadığını fark ediyorum. Uygun bir dille yazdığım yazıların bir çoğunun ise yapay durduğunu, sana dair hislerden uzak bir yapıyla kurulmuş olduğunu seziyorum. Belki de, ayrılığın vermiş olduğu bu derin çukurun ruhuma işlemesinden ötürü bu
Işıklı dünyanın karanlık yüzü
Dünyaya gelende vardı sebebi?
Yaşaya bilmedi amaç üretdi.
Düşünür ne yapsam daha gerekli?
Seçtiğim beni de yapsın önemli.
Beni tanısın dünyadakı insan.
Bilmiyorum nasıl oldu da seninle tanıştık işte
Yıllardır aynı şehirde yaşıyoruz
Aynı sokaklarda geçiyoruz
Aynı suyu içiyoruz
Aynı toparağa basıyoruz
Aynı havayı soluyoruz
Ama birbirimizi tanımıyoruz
Kaderde seni de tanımak varmış
Tanıştık güzel bir şekilde
Samimi ve içtensin
Yüreğin sımsıcak havalardan da sıcak
Aniden seni gördüm karşımda öyle dura dura kaldım
Ne diyeceğim ve nasıl hitap edeceğimi şaşırdım
Seninle böyle karşılaşmak varmış kaderimizde
İşte öyle birgün oldu
O an aklımda
Sen şimdi neredesin
Hangi diyarda
Ne yapmaktasın
Aklımda kaldı ey güzel insan bunaca zamanıdır neredeydin?
Küçük bir ev,camları eski usul tahta pervazlarla kaplı olan bu pencereler ,fırçalanmış tahta zeminler yılların yıpranmışlığını taşıyor.. bir ara küçük bir çekmecenin bulunduğu yer güneşten korunmuş..tahta zeminlerin ilk zamanlarının fındık kabuğu rengini güneş çalmadan önceki anlarını anımsatır..sahi şimdi neredeydi bu çekmece ? hayatımda o kadar
Karadır kara değil,
Acı karası, kapkara değil.
Bazen maviye çalmış burası,
Mavisi maviden değil,
Şansa düşecek rengi.
Fikrim fikir değil fikir kalabalığı,