Ütopya kavramı, maalesef, kendi imkansızlığının çağrışımını tam da ifade tarzında taşır, çünkü Yunanca bir önek olan "ou" ütopyanın, tanımı gereği imkansız bir yer [topos] olduğu anlamına gelen mutlak bir olumsuzlama biçimini simgeler. Öte yandan, "me" öneki ise göreli bir olumsuzlama biçimini simgeler. Öyleyse, henüz olmayan fakat olabilecek (çünkü mümkün) bir şeyi resmederken ütopyadan ziyade metopyadan bahsetmeliyiz. Blochçu terminolojide somut ütopya, bu nedenle, salt ütopyacı ve dolayısıyla imkansız olanın aksine, sonunda gerçeklik haline gelecek şekilde düşünce ve eylem yoluyla yaklaşılabilecek olan, anlamına gelir. Ancak ilki tamamen faydasız değildir çünkü adeta bir pusula gibi, "doğru yön"ü tanımlayan bir şeye yönelik etkinliklerin yönlendirilmesi hizmetini görür. Ayrıca, bu imkansız sona giden yolda (somut) metopyacı hedefler, hedeflenen anlamda ve hedeflenen ufuk altında edimselleştirilebilir.
Süleymaniye Cami’nin dört minareli olması, Kanuni Sultan Süleyman’ın İstanbul’un fethinden sonraki dördüncü padişah olduğunu gösterir. Dört minarede toplam on şerefenin bulunması ise Kanuni Sultan Süleyman’ın Osmanlı Devleti’nin onuncu padişahı olduğunu simgeler.
“Dünyada iki tür insan vardır:
Yaşayanlar ve yaşayanları seyredip eleştirenler.
Seyretmek ölümü, katılmak ise yaşamı simgeler.
Yaşamak, kendisi olabilmeyi ve yaşama etkin bir biçimde katılabilmeyi tanımlar.”