Sena

Bir de şu var: Eskiden daha fazla anlam vardı, ama giderek, yüzyıllar geçtikçe anlam azaldı diyebilir miyiz? Evet, buna benzer bir şey söyleyebiliriz. Çünkü insanlık tarihinin başlarında, insan daha yeni yeni insan dünyasını kurarken, yani kültürleşirken, anlam vermekte zorlandığı şeylere anlam verme çabası içindeydi. Anlam bakirdi. Yeniydi. Çarpıcıydı ve heyecanlandırıyordu. Tazeliyordu ve dünyaya götürüyordu, Doğa'ya götürüyordu. Dedim ya, insan daha en başından bir bilince sahip olması hasebiyle Doğa'dan kopuktur, onun içinde değildir, ona yabancıdır. Ama gene de bir zamanlar, ya da o zamanlar, Doğa'nın ritmini ve sesini duyabiliyordu. Onun ritmine uygun bir biçimde yaşıyordu. Gün karanlıkla bitiyor, sabahla birlikte başlıyordu. Dünyanın güneşin etrafındaki dönüş hazı olan gerçek Zaman'ın içinde yaşıyordu. Daha gövdesinin bilincindeydi. Günümüzdeki gibi bir ruha, bir imgeye ve soyut bir varlığa dönüşmemişti. Gövdesini unutmamıştı.
Reklam
"İntiharı mı kastediyorsun?" "Evet, yaşamdan umduğunu bulamayan, ağır işçi gibi yaşama işi altında yorulup ezilen insan bir de anlamsızlıkla yüzleşince bu yaşamdan vazgeçiyor."
-Yani insan kendi cehennemini kendi elleriyle yarattı...? -Evet ve bu cehennemde ne yaptığını bilmez bir halde, bir kurtuluş umudu arayarak, sanki birilerinin gelip onu kurtarmasını bekleyerek dolanıp duruyor.

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Dünya, evet başlangıçta bir cehennemdi, ama şimdi insanın kendisinin bu cehennemden çıkma çabalarından ötürü insan yapımı daha korkunç bir cehennem haline geldi.
Dünyanın giderek küreselleşmesi, her tarafın aynılaşması, yorumların gerçekliğin yerini alması, imajların gerçekliğin üstünü kapatması ve ona ulaşılabilir olmaktan çıkarıp bir tür kavramsallaşmış ruha dönüştürmesi karşısında en temel duygumuza, acımıza karşı bile yabancılaştık. Kendi acımızı hissedemez hale geldik. Bu da bizi giderek soysuzlaştırdı. Ruh haline, daha kutsallık içeriğinden yoksun bir tabirle söylersem, kavramlara, yorumlara dönüştürdü. Halbuki acı, bedensel bir şeydir. Dünyayla temastan kaynaklanır. Bu nedenle gerçektir. Beden giderek ortadan yok olduğu ve giderek sanki bir yoğunlaştırılmış gaz kütlesine dönüştüğü için temel bedensel duyulardan uzaklaştık. İnsan bedeninden koptu, ondan kovuldu, hatta sürüldü. Bu da acıyı soysuzlaştırıp yaşamı daha da anlamsız hale getirdi.
Reklam
Anlamadıklarımıza anlam dayatmaya başladık, onları çeşitli anlamları giyinmeye zorladık.
Dünya'nın varoluş koşullarıyla İnsan'ın varoluş koşulları uyumsuzdur; biri diğerini dıştalar. Bu, insanın dünyanın içine değil yüzeyine fırlatılmış olmasından kaynaklanır. Yani Dünya bir sıvı ise, İnsan bu sıvıda erimeyen, ona karışmayan bir madde gibidir. Onunla bir olamaz. Dolayısıyla onunla anlamlı bir ilişkisi olamaz; bu başta imkânsızdır. Anlam ilişkide olduğuna göre, anlamı insanların birbirleriyle ve başka varlıklarıyla ilişkilerinde aramak gerekir. Yani, demem o ki anlamı insanlar birbirleriyle ilişkilerinde yaratırlar.
Yani şu: Dünyanın bir bütün olarak anlamı yok; aslına bakarsan yaşamın da bir anlamı yok. Örneğin canlılığın ortaya çıkışı, yokluktan varlığa çıkış açıklanamıyor. Nasıl oluyor da yokluktan varlık çıkıyor? Peki bunun açıklanması gerekir mi? Yoksa hiç sorgulamadan kabul etmek mi gerek? Nasıl olduysa oldu, biz var olana mı bakmalıyız? Bu açıklama ihtiyacı Batı tarzı düşüncenin bir ürünü. Ama bu düşünce tarzı da olmasaydı insan ilerleyebilir miydi bilmiyorum. Dünya aynı dünya, ama her gün değişiyor ve insandan insana da değişiyor. Çünkü her an değişiyoruz ve dünya değişen gözlerimize her seferinde farklı görünüyor. Dünya bir kişi için bile hep aynı dünya değilken, farklı farklı dünyalar olarak görünüyorken nasıl olur da farklı insanların aynı dünya içinde yaşadığını söyleyebiliriz. Dünyadaki insan sayısı kadar dünya var; yani diyelim yedi milyar dünya, yedi milyar da farklı dünya bu. Üstelik daha gerçekleşmemiş potansiyel dünyalar var ve anlamı dünya yaratmıyor, biz insanlar yaratıyoruz. Eğer insan var olmasaydı anlam Ya da anlamsızlık diye bir mesele de olmayacaktı. Çünkü Varlık olarak Dünya Varoluş olarak İnsan'ı gereksinmez. Varlık, Doğa kendi kendine yeterli ve uyumludur; kendi içinde bir bütün oluşturur ve anlamlı olmaya da ihtiyaç duymaz. Anlam insani bir sorundur.
Halbuki ben düşüncelerimin arasında serbestçe dolaşmak istiyorum. Tesadüflere açık olmak istiyorum.
Varlığın kendi içinde anlama ihtiyacı yoktur; insan var olunca anlamı gereksinmiştir ve insan varlığa anlam verince varlığın anlamı olmuştur; demek ki varlık insandan önce anlamla ilişkisizken, insandan sonra insan tarafından isnat edilen anlama kavuşmuştur. İnsan anlam verdiğine göre insanın verdiğinden başka kendi başına anlamlı bir varlık yoktur.
Reklam
hastanede yatarken ruhsal çöküntü demlerim..
Neler çektim, tek bir sabahta ne kadar çok ruhsal zorluğa katlandım, böylesini bütün yıl hiç çekmemiştim.
Sayfa 124Kitabı okudu
Sizin ne tuhaf bir karakteriniz var ...! Her şeyden çok aşırı etkileniyor kalbiniz; bu yüzden de hep mutsuz bir insan oluyorsunuz.
Sayfa 122Kitabı okudu
watpadd kitapları okuduğum zamanlardaki kendime sitemim:
Aşırı kötü bir kitap bu! İnsanın eline almaması gerekir. Nereden buldunuz bu paha biçilmez şeyi? Şaka bir yana, gerçekten beğeniyor musunuz böyle kitapları Makar Alekseyeviç?
karanlık bir insan, aptal bir insan olsam da, ne yazık ki benim de başkalarındaki gibi bir kalbim var.
1.338 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.