Sahi hayatınızda hiç yanlış yapmamış olsanız halim ne olurdu? İşte o zaman uçan balonların salınmadığı, martıların çığlık atmadığı bir gökyüzüne benzerdi kafamın içi. Şimdi ise iç pilavdan ve iç güveyden hallice bir güğüm taşıyorum kafa niyetine.
Çünkü öyle güzel bir kafaydı ki çocukluk mereti,bugüne kadar ne içtiysem,ne denediysem,hiçbiri beni tekrar oraya götüremedi.Nasıl götürsün?Tanıdığımız herkesin hayatta olduğu,ölümsüz yıllardı o zamanlar.Herkes çivi gibi,dipdiri ayaktaydı.Teyze,amca dediğimiz insanlar dahi en fazla bizim şimdiki yaşımızdaydı.İnanmıyorsan git bak,bütün o teyzeler hala en vatkalı,en permalı halleriyle ordadırlar.Rüya gibi…Sanırım bu nedenle rüyalarımda çocukluğumu görmüyorum.Bir rüyanın rüyası kolay kolay görülmüyor.
Konser salonlarında ya da tiyatrolarda, sanatçıların seyircilerin alkışına alkışla karşılık vermelerini bir nezaket gösterisi sanmayın. Aslında herkes birbirinin oyununu alkışlıyor.
Susmanın görünüşte tek bir şekli olduğu söylenebilir. Büyüteçle bakıldığındaysa her suskunluğun kendine ait bir konuşma biçimi taşıdığı görülür. Acı içinde susmak, acz içinde susmak, söylemek üzere susmak, söyletmek üzere susmak gibi.
"Her karşılaşmanın mutlaka bir sebebi vardır. Karşımıza çıkan her şey mutlaka bir sebepten dolayı çıkar. Bazen bize bir şey öğretir, bazen de biz onlara öğretiriz. Bazen bir ders, bazen bir ceza... Ama hep bir imtihan."
📸