Üniversitenin kapıları açıldı, sınavlar başladı.
Öğrenciler eski hamamın eski kurnalarında terleyecekler gene...
Bunca işgal, bunca boykot, bunca gürültü ve lif lif ortaya dökülen çürümüşlüğe rağmen reform rafa kaldırıldı.
(...)
Eski hamam, eski tas...
Yalnız bir değişiklik oldu yeni mevsime girerken:
Deniz Gezmiş'i kovdular fakülteden...
Deniz Gezmiş'i belki tanımazsınız.Uzun boylu, dal gibi bir genç bu Deniz Gezmiş...
Namuslu, devrimci, heyecanlı bir genç...
İşgal hareketlerine, boykot hareketlerine katılmış, polisten cop yemiş, dayak yemiş, gık dememiş. Akranları gibi, o çay senin bu çay benim, o sinema senin, bu sinema benim diye gezecek yerde bir namussuz düzenin değişmesi için çırpınmış. Ve belki hatalar da yapmış bu arada, kusurlar, kabahatler işlemiş. Ama bataklık fırtınasının ortasında namussuzluktan bir türlü olağan saymayan yüreğiyle çabalamış durmuş.
İşte üniversitede sınavlar başlarken gazeteler Deniz Gezmiş'in Disiplin Kurulu kararıyla fakülteden kovulduğunu yazdılar.
Bre utanmazlar diyesi geliyor insanın.Kitap korsanı profesörü baştacı edersiniz, bir tek kitabı olmayan profesörü saygıyla eteklersiniz; nicesinin hırsız, namussuz olduğunu kapalı odalarda itiraf edip adamakıllı bildiğiniz halde sofraya oturup aynı çorbaya kaşık atmaktan utanmazsınız; reform dileklerini uyutur, cümle yalan dolan ve entrikaya eyvallah edersiniz de bir genç çocuktan mı çıkaracaksınız tüm üniversitenin günahını?
Bir insanın geleceğini karartmakla mı düzelecek üniversiteniz?
Güven içinde olduğumu bilmem hiç
Sevildiğimi, önem verildiğimi
Benim başkalarını aradığım gibi
Arandığımı bilmem..
Dünyanın bütün suçlarını işlemiş
Bütün yanlışlarını ben yapmışım gibi
Yaptığım her işten tedirgin oluyorum.
İçimde sürekli bir horlanma korkusu
Bir kekeme tutukluğu ürkek dilimde
En iyi bildiğim konuda bile
Çekine çekine konuşuyorum.
Çekilip sonra kabuğuna küskünlüğün
Kendime düşlerden sığınaklar kuruyorum
Kırık dökük izleriyle hayatın.
Usul sesli içe değen incecik
Bir şarkı büyütüyorum, ömrüme benzeyen...
Sabah kadar açık, akşam kadar acı
Rengi dört mevsimin uyumsuz karışımı
Acemi bir şarkı.
Umuda ve gerçeğe böyle katlanıyorum.
Türkiye'de kadınların erkeklerle aynı haklara sahip olmayışı, on ları dramatik karakterler olarak daha çekici hale getiriyor, kadınlar sayesinde günümüz Türkiye'sinin yüz yüze olduğu sorunları daha keskin bir dille iletebiliyorsunuz. Toplumun her katmanında (köy de Berdel, şehirde Mine, şehrin kenar mahallesinde Bir Yudum Sevgi ve yüksek sosyetede Dul Bir Kadın) kadınlar bir kimlik arayışı için dedir. Bu mesele Batı'da çözüldü, ama Türk toplumu şu anda bir geçiş sürecinde; bu süreci belki Iran'la kıyaslayabiliriz. Mine, bu arayışın başlangıcıydı. 1980'lerdeki feminist hareketle aynı döneme denk geldi ve çok başarılı oldu. Anadolu'da 200 kişi kapasiteli bir sinemaya 190 kadın geldiğinde yöneticiler kapıları erkeklere kapatmak zorunda kaldılar. Sinema kitlelere hitap eden bir sanat türüdür ve bu yüzden halkın taleplerinden etkilenir, tıpkı sanatçının çevresinden ya da oturduğu şehirde meydana gelen değişikliklerden etkilenmesi gibi. Ben bir film çekerken, seyircimi düşünürüm. Geleneksel olarak Türkiye'de seyircilerin büyük bölümünü de kadınlar oluşturmuştur.
Güven içinde olduğumu bilmem hiç
Sevildiğimi, önem verildiğimi
Benim başkalarını aradığım gibi
Arandığımı bilmem...
Dünyanın bütün suçlarını işlemiş
Bütün yanlışlarını ben yapmışım gibi
...
Dünyanın bütün suçlarını işlemiş
Bütün yanlışlarını ben yapmışım gibi
Yaptığım her işten tedirgin oluyorum.
İçimde sürekli bir horlanma korkusu
Bir kekeme tutukluğu ürkek dilimde
En iyi bildiğim konuda bile
Çekine çekine konuşuyorum.
...