_Devlet, milletin kendisidir. Milleti, idare edenler devlet değildir. Çünkü irade milletindir. Millet, asildir. Millet işlerini yönetenler, onun temsilcileri olabilir. Bu sistemin uygulanmasında göz onunde bulundurulacak en onemli nokta, milletin siyasi, sosyal, eğitim ve gelişme derecesidir.
_Devlet, her parcası diğerinin gorevini hazırlayan veya
Yeniden çalışmaya başlayan Osmanlı Mebusan Meclisi 12 Ocak 1920'de İstanbul'da toplanmıştı. Meclis baskı altındaydı ancak yine de Misak-ı Milli kararları kabul edildi. Kabul edilen altı maddelik beyannamede devletin bağımsızlığına ve Türk vatanının bir bütün olup parçalçınamayacağına dikkat çekilmişti. Dolayısıyla milletin yaşayacağı milli sınırların kapsamına da vurgu yapılmıştı. Mustafa Kemal Paşa daha sonra açılacak Türkiye Büyük Millet Meclisi'ıide yapacağı konuşmada "Efendiler bu hudud, sırf askeri mülahazat ile çizilmiş bir hudud değildir, hudud-u millidir. Hudud-u milli olmak üzere tespit edilmiştir" diyerek belirlenen sınırlara atfedilen önemi bir kez daha ortaya koyacaktı. Bununla birlikte Misak-ı Milli sınırları içine dahil edilen yerlerden Hatay, Musul bölgesi, Batum livası ve Batı Trakya Lozan Barış Antlaşması imzalandığında Türkiye toprakları haricinde kaldı. Ancak Hatay takip edilen politikalar ve denge oyunlarından iyi istifade edilmesi suretiyle 1939'da anavatana yeniden katılabildi.
I. Selim, Şah İsmail ve şii propagandalarını tesirsiz hale getirmek iddiasıyla meydana atılmış, yeniçeri ve rical de, Safevilerin hakkından I. Selim gibi bir şahsiyetin gelebileceği kanaatini taşımışlardır... (...) Safeviler, şiilik ideolojisini bayraklaştırarak devlet kurmayı başarmışlar ve Anadolu'da da pek çok taraftar kazanmışlardır. Buna
Toplumun sekülerleştirilmesinde daha ileri boyur, simgeler alanında uygulanır. Daha 1907 yılında geleceğe yönelik tasarılar ifade edilirken iki cinsiyet arasındaki ayrılıkları ortadan kaldıracak yeni toplumsal düzen kurulacağı, bu istikâmette Ban medeniyetine mâni olan harf sistemi atılarak Latin kökenli alfabenin seçileceğıne, kılık kıyafete
"Gökçe geçidin kıyısında, iki kıtanın ikisinde kurulu bir muamma memleket...
Mucizeler erbabı, çelişkiler ehli, güzeller şahı. Eskiler mutluluk kapısı derler, yeniler hezimet kapısı; işte o şehrin masalıdır bu masal."
Kitabımız birbirinden çılgın (kadınlar çılgın, İstanbul daha da çılgın) 29 hikâyeden oluşuyor.
Sırasıyla
Kitabın Künyesi:
Kitabın Adı: Ay Işığı Sokağı
Kitabın Yazarı: Stefan Zweig
Kitabın Basıldığı Yıl: İlk Basım -> Haziran - 2017, Son Basım -> Ağustos - 2021
Kitabın Basıldığı Yer: İstanbul
Kitabın Yayınevi - Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
Kitabın Yapısı:
Özet:
1. Hikaye -> Ay Işığı Sokağı
Günün birinde Fransa’ ya giden bir gemi geç
Huzur'u okumadan kitaba dair kaç yazı okudum bilmiyorum. Özellikle Beşir Ayvazoğlu metinleri beni çok etkilemiş, yaptığı alıntılar ve düştüğü notlar beni kitaba iyi hazırlanmam konusunda bir endişeye düşürmüştü. Kendimi hazır hissettiğim bir anda ansızın başlamak niyetiyle, kitaplığımda uzun süre ümitsiz bir tehirle beklettim. Tâ ki, zamanın
Spoıler içerebilir. Livanelinin okuduğum üçüncü kitabıydı. Diğer iki kitabını(Kardeşimin Hikayesi, huzursuzluk) beğenmedim ve bu kitabı da o kadar beğenemedim. Yazarın kitapta değindiği konularla ilgili bilgilerin sağlam olduğunu ve romanın kurgusuna hakim olduğunu düşünüyorum. Akıcı bir kitaptı ama bir kitabın akıcı
1190 yılında İngiltere'de York'ta Yahudiler kitle halinde katledildi. Yahudilere karşı ağır yaptırımlar içeren fermanlar yayınlandı. Avrupa coğrafyasında Yahudilere ilk katliamları yapanlar Ingilizlerdi. (O yüzden de Siyonistler, Batı'da ilk olarak İngiltere'yi ellerine geçirip kendi emellerine hizmet ettirdiler; hala da en önemli hizmetkârları
"Erzurum Milletvekili Süleyman Necati, Mersin Milletvekili Selahattin ve Canik Milletvekili Emin beyefendiler tarafından teklif edilen kanun tasarısı, doğrudan doğruya benim şahsımı vatandaşlık haklarından yoksun bırakmak maksadını güdüyor."
(Atatürk, 2 Aralık 1922)
Atatürk, daha sonra milletvekillerinin gözlerinin içine bakarak neden
YAVUZ SELİM
Türkiye'nin Osmanlı sülâlesinin ilk on padişahı hep değerli ve kahraman başlardır. Milletimize her
birinin ayrı ayrı büyük hizmetleri vardır. Kimisi Batı'nın birleşik ordularını ezmiş, kimisi zaferleri ile
tarihte yeni çağlar açmış, bazıları seferde veya savaşta ölmüş ve hepsi Türk bayrağını zafer yelleri ile
yarıştırmış
Sevdiği aslında tam olarak neydi, bir insan mı, bir şehir mi? Ona kalırsa anlamı yoktu bu soruların. Birini severken duygularımızın, sevdiğimizin yerleştiği bağlamdan kopuk olarak şekillenmesini beklememeliydik.